5 Ocak 2015 Pazartesi

Allah'ı Umursamayanlar - 1

Kim umursarsa o da umursanır. Kim umursamazsa o da umursanmaz. Dikkate aldığın kadar dikkate alınırsın. Bu Allah’ın katındaki sünnettir. Kurduğun hayatın içinde Allah’ı ne kadar umursarsan o hayatın içinde de Allah seni umursar. Hayatını kurarken dikkate almadığın Allah’ın seni dikkate alacağını bekleme.
Kavimlerin helakı, insanların helakı bu gerçeklik üzerinden yürümüştür. Nice kavimler nice topluluklar, nice devletler kuruldu da hepsi yok oldular gittiler. Nice tahtlarlar alaşağı edildi, nice zâtların defteri dürülüverdi de Allah hiç birisini umursamadı. Çok büyük devletleri vardı, çok büyük güçleri vardı, çok büyük ihtişam sahipleriydiler, herkes onların etrafında dönerdi, hayat onların kararlarıyla şekil alırdı, hiçbir şeye muhtaç değillermiş gibi kasıla kasıla yürülerdi de Allah hiçbirisini helak ederken umursamadı. “Onların ardından ordu indirecek değildik, indirmedik de. Onları sadece korkunç bir ses helak etti” (Yasin:29) Tüm o ihtişamları, tüm o gururları sadece bir ses ile yok ediliverdi.
Hani çok önemli adamlardı.
Hani her şey onlarsız hüsrandı.
Hani onlar tek umursanacak güçtü.
Ne oldu? “Arkalarından ne yer ağladı ne de gök” (Duhan:29)
 Allah’ı umursamadan kurulan her hayat her düzen Allah’ın küçücük bir sebebine yenik düşer. Ya Nemrut olur sineğe yenilir. Ya Ebrehe olur Ebabil’e yenilir. Ya da bir asaya.
Bir adam Allah’ı umursamazsa Allah da o adamı umursamaz. Bir adamı Allah umursamazsa o adam için hangi yol var ki gitsin, hangi el var ki tutsun, hangi güç var ki korusun, hangi şefkat var ki kefil olsun.  Allah’ın “Onu bana bırakın” (Müddessir:11) dediği gün gayrı kime gider o umursamaz.  
Bir adam Allah’ı umursarsa Allah da onu umursar. Bu durumda onu meleklerine de insanlara da aleme de sevdirir.  Sonra o adam ölür de Peygamber aleyhisselam onun için “Saad’ın (Saad bin Muaz) ölümünden dolayı arş sallandı” der. Arşın ölümüne üzüldüğü bir adam olmak için endişe duymak, umursamak gerekiyor.
Muaz bin Cebel radıyallahuanh ölüm döşeğinde iken ikide bir;
-“Sabah oldu mu” diye sorar, Ona:
-“Daha olmadı” diye cevap verilirdi. Nihayet bir defa “sabah oldu” dediklerinde Muaz:
“Sabahında ateşe gidilen geceden Allah’a sığınırım”  dedi. 
Geceyi umursuyor, sabahı umursuyor, ateşi umursuyordu. Çünkü gecenin de, sabahın da, ateşin de Rabbi olan Allah Muaz’ın da Rabbiydi.
Geceleri ve gündüzleri, sabahları ve akşamları, sevinç ve üzüntüleri, öfke ve sükunetleri, şenlikleri ve yasları, kadınları ve erkekleri, çocukları ve ihtiyarları helak olan kavimlere benzeyen toplumlar Allah’ı umursamazlar. Allah’ı umursamayan her kim ise onda Allah’ı öfkelendiren kavimlerin bir özelliği var demektir.
Allah’ın umursamayan kimseler…. Evet onlar ; evlilik düşüncesinde, evlilik merasimlerinde, çocuk beklentilerinde, çocuk yetiştirmelerinde, iş kurup para kazanışlarında, borcuna dair sorumluluklarında, arkadaş mekanları biçimlerinde, arkadaş muhabbetlerinde, ölüme karşı hislerinde, şenliklerinde ulaştıkları sınırlarında velhasıl hayatlarının hiçbir safhasında Allah’ı umursamadılar. Kendilerince iyileri kötüleri sıraladılar. Koca koca kitaplar yazdılar hayatlarına dair. Herkese dayatılan, herkesin tabi olması istenilen kanunları, nizamları oldu. Hiç kimsenin umursamaz kalmamasını istedikleri yazılı ve örfi kanunları, nizamları… Bunların hiçbirini yaparken Rabbim acaba ne der diye sormadılar, Rabbim kızar mı diye sormadılar. Ama Allah da onları umursamadı. Ne yaparlarsa yapsınlar, tarihte ne kadar uzun zemin teşkil ederlerse etsinler, yeryüzünde ne kadar nereye hükmetmişlerse hükmetsinler Allah onların değer verdiği şeylerin hiçbirine değer vermedi. Allah’ın yanındaki değerini umursamayan ya da unutup giden her kes her toplum her devlet o hazin sonu yaşadı. Tarih bize Allah’ı umursamayanların diliyle anlatıldığı için de biz o tarihihten bir şey anlamadık. Bunun için biz şimdi onların yaptıklarını yapsak da kapımızda duran tehlikeyi farkedemiyoruz.
Allah’ın kullarından talep ettiği bir şey bir filmin afişi kadar bile bizde ilgi uyandırmıyorsa, gündemimizde bir karşılık bulmuyorsa, “Ey Kullarım” seslenişini  bir müziğin nağmesi kadar bile kendi üzerimize alınmıyorsak gecelerimiz o kavimlerin gecesine, gündüzümüz o kavimlerin gündüzüne benzemiş olduğundadır.  
İbrahim Ethem’in hikayesi anlatılır. Bir gece kuş tüyü yatağında cennet hayali kurarken damda ayak sesleri işitir. Kim var orada diye bağrıır. Damdaki adam; “devemi arıyorum” der. İbrahim Ethem kızar; “damda deve mi aranır be hey adam” der. Adam; “damda deve aranmayacağını biliyorsun da kuş tüyü yataklarda cennetin aranmayacağını bilmiyor musun?” der .
Umursamazlara benzeyerek kurduğumuz hayatların içinde Allah’tan bulunduğumuz cennet taleplerimiz bize boş boş geri dönecektir. Biz Rabbim bana kızdı mı diye sormadığımız, acaba Rabbim ne der demediğimiz sürece hayatlarımız tek tek benzer sonları görecektir. 

Umuradığımız şey kadar değerimiz olacak. Varlığını ve yokluğunu umursadığımız şey ne ise bizi kıymetimizde odur. Daha ötesi değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder