29 Ağustos 2014 Cuma

Fakir Değil Kul Peygamber

İnşaallah bir gün bazı vaizler vaazlarında peygamberi “fakir” olarak değil “kul” olarak anlatırlar. Acınacak bir peygambere değil tabi olunacak bir peygambere ihtiyacımız var bizim.
Peygamber aleyhisselam zengin olmayı değil; yaşayacak kadar mal sahibi olmayı istedi. Bu isteği peygamberlik vazifesinin başladığı zamana kadar olan dönemde elde ettiği (az da olsa) birikimini feda ettiğinde değişmedi. Mekke’de boykot halindeyken de değişmedi. Taifin, Sakif’in ganimetleri yüzünden O’nu üzdüklerinde de değişmedi. Medine’de Rum diyarından (savaşsız da olsa) zaferle döndüğünde de değişmedi. Ganimetlerin beşte biri kendine gelen bir peygamber fakir olabilir mi? Dereler gibi akan ganimetler yoktu elbette ama aç kaldığı günlerde açlığını gideremeyecek kadar da ganimetten yoksun değildi. O kendisi aç kalmayı göze alarak başkalarını doyurmayı tercih etti. Açlığı en derinden hissetti. Hendek’te yokluk zamanında da, Hayber’in fethinde de… Eşleri de onunla beraber aç kalmayı tercih etti. O sallallahu aleyhi vesellem zengin bir peygamber olmayı değil kul peygamber olmayı istedi. Bunun için vefat ettiğinde şahsi eşya olarak, bir hasır, bir kırba, birkaç kap vardı. Gazveler, savaşlar kazanmış, ganimetler elde etmiş bir peygamberin fakir olması mümkün mü? Bizzat ganimetin beşte biriyle Allah tarafından zengin kılınan bir peygamber o. İsrafil’e kul peygamber olmak istediğini söyledikten sonra asla zengin bir yaşamı istemedi.
 Peygamber aleyhisselamı “fakir” olarak anlatmak başkadır dünyayı istemediği için sade bir hayatı tercih eden “kul” olarak anlatmak bambaşkadır. Her iki anlatımın da etkisi farklıdır. Her iki anlatımın da ortaya çıkaracağı şahsiyet farklıdır. Birisi acınası bir peygamberi anlatırken diğeri dünyaya meylettikçe bizi frenleyen peygamberi anlatır. Birisi bizim duruşumuza hiç etki etmezken diğeri bizi sarsar. Birisi bizi etkin (acıyan) kılarken diğeri O’nu etkin (tercih sunan) kılar. Birisi senden lütuf beklerken diğeri sana sorumluluk yükler. Birisine acıdığın için ona kendince her türlü saçma (bidat) saygı, sevgi, bağlılık ihdas ederken diğerine sadece tabi olursun. Birine sahipsiz yetim muamelesi çekilip “vah-töh”lerle iş sulandırılırken diğerine Allah “yetim bulup barındırmadık mı” der sahiplenir bunun üzerine de bir şey bina etmez; ne yetimliği üzerine ne de onu barındırması üzerine. Birinde O’na tabi olması gerekenler O’nu suistimal ederken diğerinde Allah’ın belirlediği sınırlara tabiiyet vardır. Birinde peygamberi Allah’tan fazla sahiplenen O’na acıyan peygamber aşığı (!) kimseler varken diğerinde Allah’ın sahiplendiği peygamber vardır. Birisi seni senden saklar diğeri seni kendinle yüzleştirir. Birine elinden geleni yaparken diğerine ise üzerine düşeni yaparsın. Birinden dünyanın kuyruğuna takılıp kaybolan tipler ortaya çıkar diğerinden Ashab ve Ashab gibi bir nesil. Daha daha daha… İşte iki farklı peygamber işte iki tip Müslüman.

Anlatılan şeyler karşıdakine bir duruş belirler. Neyi nasıl anlattığımız önemli. Bir durumun farklı bir kavramla anlatılması anlatılan kişiyi/şeyi bu kadar değiştirir mi? Evet değiştirir. Çünkü zihin dünyamızda kavramlarla ilgili tecrübelerimiz ve bilgilerimiz farklıdır. Hangi kavram kullanılırsa o kavramla ilgili bilgiler ve tecrübeler, duygular anlattığımız kişinin/şeyin etrafını saracak bize onu anlatacak. Bizim anladığımız da bundan başkası olmayacak. 
Bizim acınacak peygambere değil tabi olunacak peygambere ihtiyacımız var.