İnşaallah
bir gün bazı vaizler vaazlarında peygamberi “fakir” olarak değil “kul” olarak
anlatırlar. Acınacak bir peygambere değil tabi olunacak bir peygambere
ihtiyacımız var bizim.
Peygamber
aleyhisselam zengin olmayı değil; yaşayacak kadar mal sahibi olmayı istedi. Bu
isteği peygamberlik vazifesinin başladığı zamana kadar olan dönemde elde ettiği
(az da olsa) birikimini feda ettiğinde değişmedi. Mekke’de boykot halindeyken
de değişmedi. Taifin, Sakif’in ganimetleri yüzünden O’nu üzdüklerinde de
değişmedi. Medine’de Rum diyarından (savaşsız da olsa) zaferle döndüğünde de
değişmedi. Ganimetlerin beşte biri kendine gelen bir peygamber fakir olabilir
mi? Dereler gibi akan ganimetler yoktu elbette ama aç kaldığı günlerde açlığını
gideremeyecek kadar da ganimetten yoksun değildi. O kendisi aç kalmayı göze
alarak başkalarını doyurmayı tercih etti. Açlığı en derinden hissetti.
Hendek’te yokluk zamanında da, Hayber’in fethinde de… Eşleri de onunla beraber
aç kalmayı tercih etti. O sallallahu aleyhi vesellem zengin bir peygamber
olmayı değil kul peygamber olmayı istedi. Bunun için vefat ettiğinde şahsi eşya
olarak, bir hasır, bir kırba, birkaç kap vardı. Gazveler, savaşlar kazanmış,
ganimetler elde etmiş bir peygamberin fakir olması mümkün mü? Bizzat ganimetin
beşte biriyle Allah tarafından zengin kılınan bir peygamber o. İsrafil’e kul
peygamber olmak istediğini söyledikten sonra asla zengin bir yaşamı istemedi.
Peygamber aleyhisselamı “fakir” olarak
anlatmak başkadır dünyayı istemediği için sade bir hayatı tercih eden “kul”
olarak anlatmak bambaşkadır. Her iki anlatımın da etkisi farklıdır. Her iki
anlatımın da ortaya çıkaracağı şahsiyet farklıdır. Birisi acınası bir
peygamberi anlatırken diğeri dünyaya meylettikçe bizi frenleyen peygamberi
anlatır. Birisi bizim duruşumuza hiç etki etmezken diğeri bizi sarsar. Birisi
bizi etkin (acıyan) kılarken diğeri O’nu etkin (tercih sunan) kılar. Birisi
senden lütuf beklerken diğeri sana sorumluluk yükler. Birisine acıdığın için
ona kendince her türlü saçma (bidat) saygı, sevgi, bağlılık ihdas ederken
diğerine sadece tabi olursun. Birine sahipsiz yetim muamelesi çekilip
“vah-töh”lerle iş sulandırılırken diğerine Allah “yetim bulup barındırmadık mı”
der sahiplenir bunun üzerine de bir şey bina etmez; ne yetimliği üzerine ne de
onu barındırması üzerine. Birinde O’na tabi olması gerekenler O’nu suistimal
ederken diğerinde Allah’ın belirlediği sınırlara tabiiyet vardır. Birinde
peygamberi Allah’tan fazla sahiplenen O’na acıyan peygamber aşığı (!) kimseler
varken diğerinde Allah’ın sahiplendiği peygamber vardır. Birisi seni senden
saklar diğeri seni kendinle yüzleştirir. Birine elinden geleni yaparken
diğerine ise üzerine düşeni yaparsın. Birinden dünyanın kuyruğuna takılıp
kaybolan tipler ortaya çıkar diğerinden Ashab ve Ashab gibi bir nesil. Daha
daha daha… İşte iki farklı peygamber işte iki tip Müslüman.
Anlatılan
şeyler karşıdakine bir duruş belirler. Neyi nasıl anlattığımız önemli. Bir
durumun farklı bir kavramla anlatılması anlatılan kişiyi/şeyi bu kadar
değiştirir mi? Evet değiştirir. Çünkü zihin dünyamızda kavramlarla ilgili tecrübelerimiz ve bilgilerimiz farklıdır. Hangi kavram kullanılırsa o
kavramla ilgili bilgiler ve tecrübeler, duygular anlattığımız kişinin/şeyin etrafını
saracak bize onu anlatacak. Bizim anladığımız da bundan başkası olmayacak.
Bizim acınacak peygambere değil tabi olunacak peygambere ihtiyacımız var.