28 Ağustos 2022 Pazar

NAMUS

 

Ömer Seyfettin’in çok sevdiğim bir hikayesidir. Hikayeyi her okuyuşumda yaşadığım toplumun namus anlayışı ile hikayede anlatılan çingenenin namus hassasiyeti arasındaki mesafenin toplumumun aleyhine sürekli değişmekte olduğunu görürüm.

Hikaye kısaca şöyledir: Bir çingene ailesinin reisi akşama doğru evine gelir, avlunun kapısını açar. Gördüğü manzara karşısında öfkeden delirir. Ve kendisini idama götürecek cinayetleri işler. İdam günü gelir. Jandarmalar zayıf, sıska, kirli suratlı çingeneyi arabaya bindirirler suç mahalline götürürler. Çingene idama gittiğini bile bilmeden biner arabaya. Yolculuk esnasında yanında oturan Jandarma suçunu sorar. “Namus davasıdır ağam” der çingene. Devam eder; “ah namus, bre namus!” Jandarma sorar; karını bir başkasıyla mı yakaladın? Hayır der çingene. Jandarma tekrar sorar; o halde kızını yakaladın. Hayır, der. Sonra da başından geçenleri başlar anlatmaya: Bir gün akşama doğru evime geldim avlu kapısını açtığımda karım, kız kardeşim, anam, halam, küçük kızlarım, yengem toplanmışlar. Bir şeye hem bakıyorlar, hem gülüyorlar. Jandarma hikayeyi pek merak eder. Ağzından sigarasını çeker: De hele neye bakıyorlardı? Çingene tekrar "namus bre, namus" diyerek kafasını arabanın duvarına vurur: Bizim Çomar'a, Hüsmen’in sarı erkek köpeği yapışmış. Onlar da içeri almışlar seyrediyorlar. Birdenbire hiddetlendim. "Sizin hiç utanmanız, arlanmanız yok mu?" dedim. Jandarma gülmekten kendinden geçer tam o esnada çingene “bende elime geçirdiğim kör baltayla önce bizim Çomarın kafasını ikiye yardım, sonra da bizimkilerin kafalarına vurdum, öldürdüm ama Hüsmen’in sarı köpeğini yakalayamadım, kaçtı”.  Tam dokuz kişiyi öldürmüştür Çingene. Jandarma o an donakalır ve elinde sarmakta olduğu sigarayı yere düşürür. Jandarma o an kendini düşündü; kendi namussuzluğuna şükrediyordu. Evet bu çingene gibi içlerinde bir iki namuslu adam olsaydı, bütün kasaba halkını, Hıdırellez günü yaylada kılıçtan geçirmek gerekecekti… Nihayet suç mahalline gelirler. Çingene yağlanan urganları görünce “beni asacak mısınız?” deyip bağırmaya başlar. O’nu asacak olanlar olayı öğrendikçe içlerinden saygı da duymaya başlar. Bu kadar şiddetli bir namus sevdası kolay kolay görülecek bir şey değildi. Hükmü veren aksakallı hakim ağlamaklıdır. Bu kadar namus düşkünü olan birinin son bir isteği var mı, var ise nedir merak eder: “Oğlum ben kırk yıldır senin gibisini görmedim. Haklısın ama kanun da bana seni asmamı söylüyor. Evladım bizden bir isteğin var mıdır?” diye sorar. Çingene “Var! Var ama yapmazsınız biliyorum” der. Hakim “söyle oğlum senin istediğin neyse yapacağım” der. Çingene yineler söylediğini “hep böyle söylersiniz ama yalanla kandırırsınız” der. Hakim “oğlum vallahi de billahi de isteğini yerine getireceğim, nedir söyle?” der. Çingene “iyi o zaman söyleyeceğim” dediğinde herkes onun ne isteyeceğini merak etmeye başlar. Hakim yaklaşır “söyle evladım” der. Çingene; “Hüsmen’in kaçan sarı köpeğini buldur ve herkesin önünde iğdiş ettir. Böylece herkesin namusu da kurtulsun”…

Askerin gülmekten kendinden geçtiği olay çingene için büyük bir ayıp ve namus davasıydı. Namussuzluğa bakmak ondan zevk almak, eğlence çıkarmak cinayet sebebiydi. Jandarmayı zevklendirip neşelendiren arsızlık çingeneyi ipe götürüyordu. Namuslu olma derdinde olanlar çingene gibi bir gün ipe gideceğini bilmeli. Kendilerince namus anlayışını yeniden yazan hayasızların tüm çıplaklık ve şehvetlerini ulu orta sergilediği meydanlarda, televizyonlarda, internette onu ipe götürmelerini göze alacak. Onların eğlencesini ellerinden alma gayretine giren herkes onların zehirli oklarından nasibi olacak. Dinlisi dinsizi hiç fark etmez hayasızlığa ve namussuzluğa itiraz ettiğinde bedel ödetilecek. 

Toplumun namus anlayışının, çingenenin “Çomarı” ile “Hüsmenin Sarı Köpeği” arasındaki uluorta ilişkiyi normalleştirdiği seviyeye indiğini artık reddedebilecek bir tane bile akıllı adam çıkmaz. Çıkarsa zevki elinden alınan karşı çıkar. Bunun adı ne hürriyettir ne namustur ne medeniyettir. Hapishanelerde namus davasından yatan kaç kişi vardır Allah bilir. Toplum zevklenip eğlendiği şeylerin kendisini bela olarak acımasızca yakalamasına şahit olmakta. Hem acı çekiyor hem de bir şey yapamıyor. Namussuzlukların sanat diye satıldığı mecralara paralar verip “abone” olanların (hangi mahalleden olursa olsun) Hüsmen’in sarı köpeğinin çingenenin çomarına ilişmesine zevklenerek bakıp eğlence edinenlerden farkı kalmamıştır.

Müslümanım diyen birinin uykularını dahi kaçıracak kadar tehlikeli boyutlara gelmiştir namussuzluklar. “Yapma-etme” dediğinde suçlusun. Özel hayata müdahale… Kişilik haklarını hukukun dışında kimse sınırlayamaz… vesair vesair bir sürü terane. Hukuktan da ses yok ne yapacağız. Sonra da kah komşular arasında kah akrabalar arasında kah üvey-öz fark etmeden ebeveyn ile çocuklar arasında kah yakın arkadaşlıklar arasında kah okul köşelerinde kah iş ortamlarında namussuzluklar artacak.

Bir bakışın, bir sözün, bir hareketin karşılığının mutlaka ama mutlaka olduğu/olacağı bir dünyada yaşıyoruz. Her gevşek davranışın bedeller ödeteceği nizami bir kainatın parçasıyız. Kainatın nizamını zorlayanlar yaratılıştan bu yana hiçbir zaman beladan kurtulamadı, şimdi de kurtulamayacak. Müslüman olduğunu söyleyen de din ile ilgisi olmadığını söyleyen de hiç fark etmez.

Yahu adamın karısını kıskanmasına bile “bağnazlık” diyecek kadar namussuzluktan zevklenenlerin baskın olduğu bir toplumumuz var bizim.

Çingenenin hassasiyetini anlamayan namus davasını da anlayamayacak. İnsanın insana uluorta iliştiği bir dünyada “özgürlük” narası atanlara çingenenin namus hassasiyetinden zerre nasip olmayacak. İnsanın insana ya da hayvanın hayvana iliştiğine zevklenerek bakanlar hem namus hassasiyetinin yeryüzünden kalkmasının vebalini alacaklar hem de namus düşkünü insanların yeryüzünden kaldırılmalarının veya etkisiz bırakılmalarının vebalini alacaklar. Her şeye rağmen namus düşkünü olanların en son arzusu onu unutanlara, onu basite alanlara inat; namussuzluğu kökünden kurutup “el alemin namusunu” emniyete almak olacak. Yani o “Hüsmen’in sarı köpeği bulunacak” ve iğdiş edilecek. “El alemin namusu sana mı kaldı” diyenlere inat “Hüsmen’in sarı köpeği” iğdiş edilecek. Namuslu insanların vasiyeti gerçekleşecek.