Ömer Seyfettin’in çok sevdiğim bir hikayesidir. Hikayeyi her okuyuşumda yaşadığım toplumun namus anlayışı ile hikayede anlatılan çingenenin namus hassasiyeti arasındaki mesafenin toplumumun aleyhine sürekli değişmekte olduğunu görürüm.
Hikaye kısaca şöyledir: Bir çingene
ailesinin reisi akşama doğru evine gelir, avlunun kapısını açar. Gördüğü
manzara karşısında öfkeden delirir. Ve kendisini idama götürecek cinayetleri
işler. İdam günü gelir. Jandarmalar zayıf, sıska, kirli suratlı çingeneyi arabaya
bindirirler suç mahalline götürürler. Çingene idama gittiğini bile bilmeden
biner arabaya. Yolculuk esnasında yanında oturan Jandarma suçunu sorar. “Namus
davasıdır ağam” der çingene. Devam eder; “ah namus, bre namus!” Jandarma sorar;
karını bir başkasıyla mı yakaladın? Hayır der çingene. Jandarma tekrar sorar; o
halde kızını yakaladın. Hayır, der. Sonra da başından geçenleri başlar
anlatmaya: Bir gün akşama doğru evime geldim avlu kapısını açtığımda karım, kız
kardeşim, anam, halam, küçük kızlarım, yengem toplanmışlar. Bir şeye hem
bakıyorlar, hem gülüyorlar. Jandarma hikayeyi pek merak eder. Ağzından
sigarasını çeker: De hele neye bakıyorlardı? Çingene tekrar "namus bre,
namus" diyerek kafasını arabanın duvarına vurur: Bizim Çomar'a, Hüsmen’in
sarı erkek köpeği yapışmış. Onlar da içeri almışlar seyrediyorlar. Birdenbire
hiddetlendim. "Sizin hiç utanmanız,
arlanmanız yok mu?" dedim. Jandarma gülmekten kendinden geçer tam o
esnada çingene “bende elime geçirdiğim kör baltayla önce bizim Çomarın kafasını
ikiye yardım, sonra da bizimkilerin kafalarına vurdum, öldürdüm ama Hüsmen’in
sarı köpeğini yakalayamadım, kaçtı”. Tam
dokuz kişiyi öldürmüştür Çingene. Jandarma o an donakalır ve elinde sarmakta
olduğu sigarayı yere düşürür. Jandarma o an kendini düşündü; kendi
namussuzluğuna şükrediyordu. Evet bu çingene gibi içlerinde bir iki namuslu
adam olsaydı, bütün kasaba halkını, Hıdırellez günü yaylada kılıçtan geçirmek
gerekecekti… Nihayet suç mahalline gelirler. Çingene yağlanan urganları görünce
“beni asacak mısınız?” deyip bağırmaya başlar. O’nu asacak olanlar olayı
öğrendikçe içlerinden saygı da duymaya başlar. Bu kadar şiddetli bir namus
sevdası kolay kolay görülecek bir şey değildi. Hükmü veren aksakallı hakim
ağlamaklıdır. Bu kadar namus düşkünü olan birinin son bir isteği var mı, var ise
nedir merak eder: “Oğlum ben kırk yıldır senin gibisini görmedim. Haklısın ama
kanun da bana seni asmamı söylüyor. Evladım bizden bir isteğin var mıdır?” diye
sorar. Çingene “Var! Var ama yapmazsınız biliyorum” der. Hakim “söyle oğlum
senin istediğin neyse yapacağım” der. Çingene yineler söylediğini “hep böyle
söylersiniz ama yalanla kandırırsınız” der. Hakim “oğlum vallahi de billahi de
isteğini yerine getireceğim, nedir söyle?” der. Çingene “iyi o zaman
söyleyeceğim” dediğinde herkes onun ne isteyeceğini merak etmeye başlar. Hakim
yaklaşır “söyle evladım” der. Çingene; “Hüsmen’in kaçan sarı köpeğini buldur ve
herkesin önünde iğdiş ettir. Böylece herkesin namusu da kurtulsun”…
Askerin gülmekten kendinden geçtiği
olay çingene için büyük bir ayıp ve namus davasıydı. Namussuzluğa bakmak ondan
zevk almak, eğlence çıkarmak cinayet sebebiydi. Jandarmayı zevklendirip
neşelendiren arsızlık çingeneyi ipe götürüyordu. Namuslu olma derdinde olanlar
çingene gibi bir gün ipe gideceğini bilmeli. Kendilerince namus anlayışını
yeniden yazan hayasızların tüm çıplaklık ve şehvetlerini ulu orta sergilediği
meydanlarda, televizyonlarda, internette onu ipe götürmelerini göze alacak.
Onların eğlencesini ellerinden alma gayretine giren herkes onların zehirli
oklarından nasibi olacak. Dinlisi dinsizi hiç fark etmez hayasızlığa ve namussuzluğa itiraz ettiğinde bedel ödetilecek.
Toplumun namus anlayışının,
çingenenin “Çomarı” ile “Hüsmenin Sarı Köpeği” arasındaki uluorta ilişkiyi
normalleştirdiği seviyeye indiğini artık reddedebilecek bir tane bile akıllı
adam çıkmaz. Çıkarsa zevki elinden alınan karşı çıkar. Bunun adı ne hürriyettir
ne namustur ne medeniyettir. Hapishanelerde namus davasından yatan kaç kişi vardır
Allah bilir. Toplum zevklenip eğlendiği şeylerin kendisini bela olarak
acımasızca yakalamasına şahit olmakta. Hem acı çekiyor hem de bir şey
yapamıyor. Namussuzlukların sanat diye satıldığı mecralara paralar verip
“abone” olanların (hangi mahalleden olursa olsun) Hüsmen’in sarı köpeğinin
çingenenin çomarına ilişmesine zevklenerek bakıp eğlence edinenlerden farkı
kalmamıştır.
Müslümanım diyen birinin uykularını
dahi kaçıracak kadar tehlikeli boyutlara gelmiştir namussuzluklar. “Yapma-etme”
dediğinde suçlusun. Özel hayata müdahale… Kişilik haklarını hukukun dışında
kimse sınırlayamaz… vesair vesair bir sürü terane. Hukuktan da ses yok ne
yapacağız. Sonra da kah komşular arasında kah akrabalar arasında kah üvey-öz
fark etmeden ebeveyn ile çocuklar arasında kah yakın arkadaşlıklar arasında kah
okul köşelerinde kah iş ortamlarında namussuzluklar artacak.
Bir bakışın, bir sözün, bir hareketin
karşılığının mutlaka ama mutlaka olduğu/olacağı bir dünyada yaşıyoruz. Her
gevşek davranışın bedeller ödeteceği nizami bir kainatın parçasıyız. Kainatın
nizamını zorlayanlar yaratılıştan bu yana hiçbir zaman beladan kurtulamadı,
şimdi de kurtulamayacak. Müslüman olduğunu söyleyen de din ile ilgisi
olmadığını söyleyen de hiç fark etmez.
Yahu adamın karısını kıskanmasına
bile “bağnazlık” diyecek kadar namussuzluktan zevklenenlerin baskın olduğu bir
toplumumuz var bizim.
Çingenenin hassasiyetini anlamayan
namus davasını da anlayamayacak. İnsanın insana uluorta iliştiği bir dünyada
“özgürlük” narası atanlara çingenenin namus hassasiyetinden zerre nasip
olmayacak. İnsanın insana ya da hayvanın hayvana iliştiğine zevklenerek
bakanlar hem namus hassasiyetinin yeryüzünden kalkmasının vebalini alacaklar
hem de namus düşkünü insanların yeryüzünden kaldırılmalarının veya etkisiz
bırakılmalarının vebalini alacaklar. Her şeye rağmen namus düşkünü olanların en
son arzusu onu unutanlara, onu basite alanlara inat; namussuzluğu kökünden
kurutup “el alemin namusunu” emniyete almak olacak. Yani o “Hüsmen’in sarı köpeği
bulunacak” ve iğdiş edilecek. “El alemin namusu sana mı kaldı” diyenlere inat
“Hüsmen’in sarı köpeği” iğdiş edilecek. Namuslu insanların vasiyeti
gerçekleşecek.