“Kebkeb mismara tebdil oldu.”
Zamanların birinde çivi
imal eden bir usta varmış. Ustanın da çok güzel bir karısı varmış. Adamın
yaşadığı yerin valisi adamın karısının güzelliğini görmüş hayran kalmış ve kadına
göz koymuş. Adamı ortadan kaldırıp kadına sahip olmak için bir plan kurmuş.
Vali, çivi ustasından olmayacak bir iş
istemiş ve demiş ki:
- Yarına kadar 300 askerimin
ayakkabısı için kebkeb (kabaralı pabuç çivisi) imâl etmeni istiyorum. Adam
demiş ki:
- Aman! Valim ne mümkün bir günde
300 kebkeb imal etmek. Vali demiş ki:
-Yarına kadar 300 askerime kebkeb
imal ettin kurtulursun yoksa seni öldürürüm.
Adamın bir günde
yapabileceği kebkeb sayısı en fazla 20 civarındaymış. Adamcağız çaresiz ve
kederli şekilde evine gitmiş. Karısı kocasındaki bu hali ilk kez gördüğünden
endişe etmiş ve sormuş: Bey hayır mı şer mi nedir bu hal? Adamcağız durumu
anlatmış. Kadın gözleri yaşlı, adam gözleri yaşlı sabaha kadar hem ağlamışlar
hem dua etmişler. Sabah olmuş, ikisinde de korku ve keder. Adam işine gitmeye
hazırlanırken kapı çalınmış. Karı- koca ikisinin de yürekler ağza gelmiş.
Anlamışlar ki kapıdakiler valinin adamları. Adam kapıyı açmaya giderken
karısına son kez bakmış; bir daha görüşemeyecek olmanın yüreğe oturan acısı
ile.
Ölüme hazır şekilde kapıyı açmış,
bakmış valinin adamları. “Kebkeb imalatçısı sen misin?” demişler. “Evet” demiş
adam ve boynunu eğmiş. Valinin adamları demişler ki:
-Bu gece valimiz öldü; mismâr (Tabut çivisi)almaya geldik.
İşte bu olay üzerine şu söz
söylenmiş:
Kebkebi mismara dönüştüren Allah,
Garip kuşun yuvasını kul yıkarsa, yapar Allah
* * *
Dine düşman değerlerle
kurulup dinin adını hayatın her aşamasından kaldırmaya yemin etmiş ceberrut
hayat, geldiğimiz noktada dinin bünyesinde görünmesine mani olamıyorsa bu,
kurulan hayatın tavanlarının yıkılması demektir.
Siyaset sebep olur, sanat sebep olur, spor sebep olur fark etmez, nihayetinde
dine dair görünürlük her yerde (yanlış-eksik hatta sakat bile olsa) görülmeye
başlanmışsa süreç Müslümanların lehine dönmüş demektir. Zira bu süreç dine
fütursuzca saldıranların artık “mış” gibi yaparak Müslümanlarla bir şekilde
masaya oturmaya mecbur kalmak zorunda kaldıklarını gösterir. Müslümanların
(inşallah) hayrına olacak bu süreç ancak Müslümanların dünyaya meyletmesiyle
kaybedilir. Bu meylin kolaylaştırılması ve meşrulaştırılması için hem Müslüman
hem kapitalist, hem müslüman hem liberalist, hem Müslüman hem şeriatsiz tipler çoğaltılacaktır.
Ki süreç tersine dönsün.
Yanlış-eksik
hatta sakat din/dindar görünümleri bilinçli olarak artırılarak; şeriatsiz bir
din, İslamsız bir Müslüman türetilecek. Süreci tersine çevirmek isteyenlerin bu
vakitten sonraki en büyük uğraşı, şeriatsiz bir din, İslamsız bir Müslüman
türetmek ve bunu hakim kılmak olacaktır. Nuh’un şeriatinin olmadığı Nuh’un
gemilerini yüzdürecekler, övgüde aşırılıkta sınır tanınmadığı bir peygamber
modeli çıkarırlarken bir taraftan da aynı peygamberin hadislerini geçersiz
kılmaya çalışacaklar. Bir taraftan tazimde bulunulurken bir taraftan
hadislerini hükümsüz kılmaya çalışarak O’nu çarmıha gerip hep orada tutarak hayata
müdahale etmesine mani olmaya çalışacaklar. Kısaca şeriatini yitirmiş bir
Müslüman ortaya çıkarmaya çalışacaklardır. Zira şunu gördü ceberut hayat; artık
müslümanı dünyadan elini eteğini çekmiş, dağda taşta “hu” çeken, kendi halinde
biri olarak anlatamayacak.
Mayası
din olan bu topraklarda dini söküp atamayacağını gören ceberrut hayat dini,
görünürde var ama müdahalede hükümsüz kılmak için medyasıyla, eğitimiyle,
harcama biçimiyle, eğlence biçimiyle çabalayacaktır. Daha çok da kaybedilen
gücün acısıyla kıvrandığından dolayı çabalayacaktır. Zira görünürde olan dine
bile sabredemiyor ama yapacak bir şeyi yok. Dinin hakim olduğu hayatta çektiği
acıları yeniden hatırlamaya başlamış olduğundan bütün hınçla dini, aklı, nesli,
malı ve ırzı bozmak için saldırılarını artıracaktır. Fakat bu sefer farklı bir
durum var. Düşman bu kez taktik değiştirerek geliyor. Dini, asli hüviyetinden
ve ruhundan uzak, içinde fitnelerin, mezhepleşmelerin çoğaltıldığı bir hayatın
içinde sunmaya başladı.
Gerçekte
hem ceberut hayat hem de dinin yoğurduğu hayat acı çekiyor. Biri kaybettiği
zemin için diğeri “aslından uzaklaştırılarak” dile getirildiği için. Her
iki tarafta acı çekiyor ama acıya kim dayanırsa o kazanacak. Bunu
Müslümanların tavrı belirleyecek. Müslümanların tercihleri kendi geleceklerini
belirleyecek.
Şu
var ki Allah hükmünü vermişse hangi tedbir alınırsa alınsın engel
olunamayacaktır. Allah dilediği kullarını dilediği şekilde destekleyecektir.
Allah
acılar ve çilelerden sonra kullarına merhamet etti de bir zamanlar karanlıkta
sakladıkları dinlerini en tepede temsil edilir hale getirdi. Bu Allah’ın
gücüdür, bir adamın, bir grubun, bir aklın ürünü değildir. Okunmaktan korkulan ve saklanan
kitabın, bu gün rahatça her tarafta okunmasına ses çıkarılamıyorsa bu durum
ceberut hayatın tepesine düşen “gök taşı”dır.
Allah
kebkebi mismara tebdil eyledi…
Allah
kendine düşman olanların ocaklarında bile kendi ateşini yakar da buna kimse
mani olamaz. Tarih Allah’ın elindedir. İnsanlar Allah’ın elindedir. Kainat
Allah’ın elindedir. Allah’a rağmen bir şey olmadı şu kainatta olmayacak da.
Allah’a rağmen bir yerde durmaya çalışan da kalamayacaktır orada.
Şu
halde Müslümanlar da Allah’a rağmen bir yerde kalamayacaktır. Allah’ın
kullarına verdiği bu hayırlı süreci aleyhlerine çevirmek ancak Müslümanların
dünyaya rağbetiyle olacaktır. Hükümlerinden soyutlandırılmış dini,
hükümleri apaçık ortada duran dine tercih ettikleri oranda ibre Müslümanların
aleyhine dönecektir. Yine de Allah bu dönemde Müslümanların hayrına
olacak her şeyi herkesin çabasını toplayıp sonraki nesillere hazırlık olarak
yazacaktır. Aslında tüm bu olanlar Allah’ın hükmünü vereceği o gelecek zamana
hazırlıktır. O gün hükmü belli din hakim olacaktır bunu vaat ediyor
Allah. Ama o zamana kadar görmek istemeyeceğimiz dindar tipler, alim tipler,
giyinik çıplaklar, Allah’ı umursamayan Müslüman tipler, kitaba muhalif
fikirler, peygamberine muhalif düşünceler, geleneğine düşman yeni nesiller
ortalıkta dolanıp duracaktır. Ve hatta rağbet oluşturulacaktır. Bunlar
hükümlerinden soyutlandırılmaya çalışılan dinin düşmanlarıdır. Bunlarla
mücadele şart. Çünkü şeytan bunları ve daha nicelerini kullanıyor dini hükümsüzleştirmek
için.
Ceberrut
hayat, “madem ki dinden kurtuluş yok o halde o din ifsat edici bir hale gelsin”
diye çabalıyor. Allah düşmanları dine saldırarak değil dinde ifsat çıkararak hedefe
varmaya çalışıyor artık. Yani düşmanlıkları artık dinin karşısında durarak
değil dinin yanındaymış gibi görünerek oluyor. Bu, düşmanın taktik
değiştirmek zorunda kaldığının göstergesidir. Eğlencelerinde, filmlerinde,
dizilerinde bile “din” vazgeçilmez unsur haline gelmişse bu, taktik
değiştirmenin en bariz örneğidir. Dini figürler, dini söylemler çokça
kullanılmaktadır artık. En büyük prodüksiyonlar bile dini figürlerle yapılmaya
başlandı. Ama garip olan bu kadar dini söylemin, bu kadar dini figürlerin
olmasına rağmen Allah’ın ve Rasulü’nün tasvip edeceği bir Müslüman tipi hala
ortaya konulabilmiş değildir. Konulmayacaktır da… Çünkü; bunlar din değildir
dinden de değildir. Bunlar ifsattır. Bilinçaltına atılan fitnelerdir. Hakikatin
anlaşılmasına mani durumlardır. Bunlar müslümanı tuzağın içine çekme çabasıdır.
Bunlar Kur’an okunmasına ses çıkartmayan ama hiçbir şey anlaşılmaması için de beyinlerde
ve ruhlarda gürültüler kopararak okunan Kur’an’ın önüne geçme çabasıdır. Bunlar
Kur’an’ın, şeriatin, hadislerin, sahabenin izlerini tüm hayatımızdan silip
atarak hepsini, işimize rengini veremeyecek kadar kullanım dışı hale getirme
çabasıdır. Bunlar dini tatsız, kokusuz, renksiz bir hale getirme çabasıdır.
Bunlar bir taraftan Kur’an okumayı kolaylaştırırken diğer taraftan okunan
Kur’an’ın, okun boğazı delip geçip de hiçbir iz bırakmaması gibi hayatın her
safhasından izlerini silme çabasıdır. İşte bunun için din ile ilgili alana
herkesin algısını, “Müslümanların zaferi” şeklinde değiştirecek kadar yoğun ve
ürkütücü harcamalar, çalışmalar yapılıyor.
Yapılan
bütün bu büyük çalışmalardan istenen tek şey vardır. Masaya oturmak zorunda
kalınan müslümanların anlayışının köklerine ulaşamaması. Ulaşırlarsa
korktukları şeyle karşı karşıya kalacaklardır. Bu korkudan emin olmak için
sürekli algı oynamalarına gidiyorlar. Bu algılarla Müslümanları kendi içlerine
hapsedip, kendi kendileriyle uğraşır hale getirip adım atmalarına mani olmayı
amaçlıyorlar.
Müslümanlar
adına kalıcı zaferler değil elde edilenler; yarın elden çıkabilecek küçük
kazanımlardır. Durumun değişmesiyle elden çıkabilecek küçük kazanımların kalıcı
zaferlere dönüşmemesi için her türlü önlem alınmaya çalışılıyor.
Ortada
oynanan büyük bir oyun var ve bu oyun dini hükümsüz, müslümanı İslamsız, Nuh’u
gemisiz, Muhammed aleyhisselamı miraçsız ve şeriatsiz kılmak amacındadır.
Dillerinin
söyledikleriyle yaşadıkları birbirinden tamamen uzak inanmışlar, geleneğine ne
için olduğunu bilmediği tepkiyle karşı duran gençler, dedelerinden kalan imana
varis olmayı zillet gören yeni kuşaklar, okuduklarını yüz kere okusalar da bir
fıkha varmayı bilmeyen okumuşlar vs. görmek en çok arzuladıkları şeylerdir.
Düşman taktik değiştirdi.
Artık gavura hayran müslümana düşman nesiller değil; hükümsüz bırakılmış dinle
kendini kandıran inanmış (!) nesiller yetiştirmeye dönüşmüştür iş.
Allah
tarihi tersine çeviriyor (günleri evirip-çeviren O’dur). Böyle bir dönemde Müslümanların
yönü önemlidir. Allah onların azimlerine göre işlerini kolaylaştıracaktır.
Kiminin evini hikmetin anıldığı bir ev haline getirme azmi, kiminin işindeki
dürüstlük azmi, kiminin okulundaki ahlak ve hakiki ilme ulaşma azmi, kiminin
neslini koruma azmi, kiminin iyi bir namaza sahip olma azmi, kiminin
vakitlerinde ve işlerinde Allah’ın hatırını gözetme azmi vs. Tüm bu azimler
Allah’ın katında durumu lehe çevirecek işlerdir. Her kes gücünün yettiğini,
imkanının elverdiğini yapacaktır.
Fil
Suresi bize ne güzel örnektir. Tüm gücüyle toplanıp gelseler de Allah onları
emellerine ulaştırmayacaktır. Allah’ın korumasına girmiş olan bir yerde
Allah’ın kullarına yok olup gitmek yoktur. Burada Allah’ın kullarının korkmaya
ve endişe etmeye de hakları yoktur. Yapılacak iş kendi imkanınca azim ve gayret
ile çabalamaktır. Gerisi Allah’a kalmıştır.
Belki
çoğumuz takılıp kalacak bu tuzaklara ama Allah’ın kendilerini destekleyeceği
ihlas sahibi birileri mutlaka çıkacaktır. İşte bu dönem onların hayrına
olacaktır. Geleceğin inşası da onlarla olacaktır; tuzakların içinde yaşadığı
halde hükümsüz bırakılmış dinle kendini avutanlarla değil.