Gençler çalışmak istemiyor ve ardından gelen nesil de öyle geliyor…
Çalışmadan
para kazanmak istiyor...
Hiçbir
iş yapmak istemiyor…
Bunlar
artık her gün sızlanıp durduğumuz şey haline geldi. Bu durum sadece bizim değil
tüm dünyanın sorunu. Oyundan para kazanmak, Youtuberlıktan zengin olmak, bir
gün iyi bir vole ile tüm dünyasını parlatmak... Hayallerde bunlar var.
İnsanoğlunun bir gün zengin oluvermek arzusu bu nesilde ortaya çıkan bir şey
değil. Önceden beri zengin oluverme isteği hep vardı zaten ama yanında “çalışmak”
şartı da vardı. Bu şart taki bu günün gençlerine gelinceye kadardı. Artık bu
şartı kaldırdı yeni nesil. Çalışmadan para kazanmak, zorlukla karşılaşmadan
paraları kucağında görmek yani kedi olmadan fare yakalamak en büyük hedefleri
artık. Peki bu nesil nasıl bu hale geldi? Bu anlayış nasıl oldu da münferid birtakım
gevşeklikler olmaktan çıkıp tüm nesle hakim olan bir “olgu” haline geldi? Elbette
bu nesil dağ başında çıkan bir ot gibi kendiliğinden ortaya çıkmadı. Hem
sosyolojik hem psikolojik hem ekonomik hem ahlaki vs. olarak birçok sebebi var
mutlaka. Fakat benim dikkatimi çeken şey iş dünyasının bu nesille ilgili
serzenişi. Uzun yıllar öncesinde başlayan ve halen de büyük bir hızla devam
eden "en az insanla hem çok iş yapmak hem de maliyeti düşürerek daha çok
para kazanmak" gayesini kim güttü? Ürettiğimiz para kazanma projelerinde
en az görmek istediğimiz mümkünse hiç görmek istemediğimiz insanları şimdi
neden bu kadar çok görmek istiyoruz. Masraf, maliyet ve dert olarak gördüğümüz insanları
şimdi fabrikalarımızda neden görmek istiyoruz? Neden “adam bulamıyoruz,
kalifiyeli adam yok” gibi yakınmalarla bu sorunun birileri tarafından
çözülmesini istiyoruz. İnsan varlığından rahatsız olarak ürettiğimiz para
kazanma arzumuz gün geldi bizi bambaşka bir yönden vurdu. Fabrikalarımızda en
az görmek istediğimiz şeydi insan. Şimdi gerçekten görmek istesek de fazla
göremiyoruz. Yeni nesil ise ne fabrikada ne bir atölyede ne de bir masa başında
çalışmak istemiyor artık. Bütün bunları biz mi yaptık? Evet, biz kendi
ellerimizle bu nesli ortaya çıkardık. Şu bahanemiz olabilir; iyi de her şey
makineleşmeye gidiyor, daha az sorunla daha fazla kar elde ediyoruz. Buna
hiçbir şey diyemem. Ama bu bahaneye sığındığımızda hiçbir şey diyemeyeceğimiz
bir şey var ki o da şudur; insanın yaşaması için yaratılan bu dünyada insana
ait imkanları ya da fırsatları elinden aldığınızda, onun olması gereken
alanları kazanma hırsımızla daralttığımızda karşımıza hiç hesap etmediğiniz
dertler çıkacaktır. Bu gün bu yönüyle uğraşırız yarın başka bir yönüyle
uğraşırız. Yahu biz böyle mi olmasını istedik? deme hakkımız hiç yok. “Ne
ekersek onu biçiyoruz”. Dünya bizim hesaplarımız üzerine kurulu değil. Alemde
işleyen şey sünnetullah'tır. İnsanı ihmal ettiğimizde (hangi sebepten olursa
olsun) insanla sorun yaşarız. Uzaktaki olarak değerlendirip “defettiğimizi”
ihmal ettiğimizde bile kendi yakınımızda bunu yaşarız, kaçışımız yok.
Yani
diyorum ki; ta uzun yıllardır güttüğümüz “en az insanla hatta mümkünse insansız
para kazanma hırsımız” bu gün bizi onların çocuklarına torunlarına muhtaç etti.
Ne gariptir ki bu sefer “kapıdan defedilen bacadan girmeye çalışmıyor”. Aksine
tenezzül bile etmiyor. Fabrikalarımızda “maliyet-masraf” diye babalarını görmek
istemediğimiz çocuklar şimdi fabrika sahibi “para babalarını” takmıyor bile. Bozduğumuz
dengenin bedelini ödüyoruz.
İşte
bize en az insanla para kazanma imkanı? Haydi bakalım.