23 Haziran 2016 Perşembe

Camilere Oyun Parkı Ne Kadar Gerekli

Caminin dışarıya etki edemediği hayatı yaşadığımız için kafalarımız camiyi de dışarısı gibi algılamaya başladı. Cami içini oyun oynaş yerine çevirmeye kalkıştık.
Camilerde oyun parkı oluşturmak “model” olarak sunulmaya başladı. Sonunu hesap edemediğimiz yaklaşımlarımız yüzünden önem arz eden işlerimiz önemini kaybetti. Bu işimizin sonunu da iyi hesap etmek zorundayız.
Çocukluğumdaydı… Camiye her gittiğimizde ya rükuda birbirimizi teperdik, ya secdede öndekinin ayağını gıdıklardık, ya yanımızdakine dirsek atardık vs. kendi şenliğimizi kendimiz bulurduk ama hepimiz de namazı öncelerdik. Hepimiz kiminle gelmişsek onun yanında secdeye kapanırdık. Melekler bizi böyle yazıyordu. Bizi camiye getirenleri de böyle yazıyordu.
Camiye geliyorduk çünkü evimizde de namaz kılınıyordu. Bu yüzden hiç namazdan sıkılmazdık. Kimse de caminin içinde bize özel alanlar oluşturup o sükuneti, münzeviliği bozmaya çalışmazdı. Namazsız toplum olduğumuzdan beri, şirazeyi dağıttığımızdan beri oldu ne olduysa. “Ne olduysa bize hep azar azar oldu”.
Camileri oyun oynaş yerine çevirmekle ne yapmış oluyoruz;
1-       Caminin işlevini sabote ediyoruz.
2-       Çocuğa caminin dışarıdan farklı olduğunu hissettirecek münzeviliği ellerimizle bozuyoruz.
3-       Camileri, çocuklarımızı salıverdiğimiz dışarıdaki dünya gibi düşünmeye başlıyoruz. Allah’a ait olan alanı kafamıza göre şekillendirmeye çalışıyoruz.
4-       Caminin içini dışarıya taşımak için olması gereken gayretimiz caminin dışını içeriye taşımaya oluyor? Anlayışımız tersine dönüyor.
5-       Evindeki televizyonun yeri değiştirildiğinde küplere binen babaların bu husustaki hassasiyeti ne kadar acaba? Ya da mobilyaların yerini değiştireceğinde kılı kırk yaracak kadar hassas davranan annelerin bu husustaki hassasiyeti ne kadar acaba? Neyi nereye taşıyoruz?
6-       İsmailleri kendi ellerimizle boğazlıyoruz.
İbrahim ile İsmail birlikte Kabe’yi imar etmişti, örneğimiz budur. (Bakara 125) Şimdi ise (camiye gidenleri kastediyorum) babaları  ve anneleri teravihte oğulları/kızları da aynı camide oyunda-oynaşta bir nesil yetiştirmeye çalışıyoruz. Hayrı isterken şerre gitmek (İsra;11) bu mu acaba? Halbuki ben rabbime dua ederken secdede oğlumun yanında olmasını, kızımın annesinin yanında olmasını isterim. Ve isterim ki baba olarak ben, anne olarak da eşim secdede “rabbim, işte oğlum/kızım ve ben.  İbrahim ile İsmail gibi beraberiz huzurunda, onlara lütfettiğini bize de ver” diyelim.
7-       Diz çökmeyi, alnını secdeye koymayı, kıyamda sabretmeyi değil bunların olduğu mekanda oyun oynamanın ibadetten vazgeçirici kaçamağını öğretiyoruz çocuklara.
Çocukları namaza alıştırmak camiye alıştırmaktan önceliklidir. Peygamberimizden (sallalahu aleyhi vesellem) bunu öğrendik. “Çocuklarınızı namaza alıştırın” dedi camiye alıştırın demedi. Namaza alıştır, bak o zaman çocuk  caminin hakkını nasıl veriyor? Oyuna oynaşa gerek kalıyor mu?
Peygamber aleyhisselamın mescidinde oyunlar oynandı diye bahane üretmeye gerek yok. Peygamber aleyhisselamın döneminde de, şimdiye kadar gelen cami geleneğimizde de camiyi camilikten çıkaracak hiçbir iş yapılmadı.

Camilere kolayca müdahale etmemize rağmen kendi evlerimize neden kimse müdahale edemez? Ya da evlerimizde çocuklarımızın namaz kılmaları için ne kadar proje ürettik?

9 Haziran 2016 Perşembe

Ömer'i Kollayan Endişe

İnsan bazen temizlik yapması gerekiyor hayatında. Tercihen değil mecburen. Hayatımıza bir şekilde girmiş bazı isimlerin hayatımızdan çıkması gerekiyor. 
Kimdir onlar? 
Onlar bir zamanlar kitaplarında cihadı anlatıp, namazı anlatıp, müslümanın yücelmesi için ne yapmalı sorusuna cevap arayıp, Müslümanların hatalarını güzel güzel sıralayıp yanlışlardan sakındırıp, Allah’a ve Rasulüne çağırıp koca koca kitaplar yazıp, makaleler dizip daha üzerinden de 20 sene bile geçmeden kader diye bir şeyin olmadığını iddia edenlerdir.
Sünneti ve hadisi anlatırken iman edilmesi için fazla bir güvenilirliği kalmamış yalanlardan bahseder gibi bahsedenlerdir. 
Sahabeyi anlatırken sanki bir sahtekardan bahseder gibi anlatanlardır. 
Kabir ile ilgili imanlarımızı eksiltmeye çalışanlardır, namaz diye bir şeyin bile olmadığını ritüelden ibaret olduğunu söyleyecek kadar geçmişindeki imanından sıyrılıp gidenlerdir. 
Bize Müslüman geleneğimizi güvensiz-çürük bir yapıymış gibi anlatıp buna inandırmaya çalışanlardır. 
Müslümanların 1400 yıldır iman ederek Müslümanlığına şahitlik edilen şeyleriyle alay etmeyi kendilerine iman kabul etmiş şeytanın sözcüleridir.
Onlardan bir şey kalmamalı hayatımızda. Kitaplığımızdan da temizlemeli tüm kitaplarını. “Ama şu söyledikleri güzeldi” deyip bir tane bile notları kalmamalı. Eğer o cümlelerin ona faydası olsaydı şimdi bu hale gelmezdi, deyip geçmeli. O cümleler, onları şimdiki söylemlerine getiren döşenmiş taşlardır. O cümleler kalplere hayır getirmeyecek bir birikimin ürünleridir.
“Onlar söylediklerinde sözleri cezbeder” .
Kıyasları kuvvetlidir.
İnsanları sapkınlığın ortasına getirip moloz gibi yıkıp giden fikirlerin sahiplerinin cümleleri itibar edilecek cümleler değildir. Faydası olsaydı kendierine fayda ederdi. İnsanı insan yapacak olan Cezbedici, zekice söylenmiş sözler değildir. İnsanı insan yapan dağlar kadar sabit hakikatlere bağlanmış, kökü yerde sabit, iyi bir sona götüren, öldüğünde de arkasından güzel bir isim bırakacak işlerdir, işlerden mülhem sözlerdir, cümlelerdir .
Ve hayattan çıkarmalı, zihinlerden atmalı, kitaplıklardan kovmalı, nereye çökmüşlerse oradan kaldırıp defetmeli. “Ama”sı yok bunun. Sözleri Allah’ın ve Rasulünün sözüne uyuncaya kadar “ama”yla geçecek her zaman dilimi vebal olacaktır. İnatlarında devam ettikleri sürece tavrımız net olmalı.
Ömer’in hangi endişeden dolayı azar işittiğini iyi anlamak gerekiyor. Bulduğu bir Tevrat sahifesini göstermek için getirdiği Paygamber aleyhisselamdan hem azar işitiyor hem de bir daha eline almamak üzere o sahife yere atılıyor. Halbuki Ömer'in niyeti merak ettiği bir şeyi Peygamber aleyhisselama göstermekti. Ama Peygamber aleyhisselam bu işin sonunun nereye varacağını çok iyi biliyordu. Ömer'den endişe etmiyordu ama Ömer'in elinde Tevrat sahifesini görenlerin ne düşüneceği endişelendiriyordu. Zira "peygamber aleyhisselam bu duruma ses çıkarmadı" denseydi başka başka sahifeler de çıkıp gelecekti piyasaya. Ataları peygamberler katletmiş kendileri de Muhammed aleyhisselama kastetmiş, "Allah fakir biz ise zenginiz" diyen, Medine'den çıkarılan (hain) yahudilerin safsataları Medine sokaklarında, müslümanların evlerinde, meclislerinde, mescitlerinde  rahatlıkla konuşulabilecekti. 
Peygamberin önüne geçecek hiç bir şeye izin vermiyor Allah. 
“Veyl olsun” dağlar yürütülse kendisinden başkasının olmayacağı o kitabın ve Allah’ın rasulünün getirdiği hakikatleri bulandırıp şüpheler sokma gayretindeki sapkın fikirleri Müslümanların dünyalarına sokanların hallerine.