Caminin
dışarıya etki edemediği hayatı yaşadığımız için kafalarımız camiyi de dışarısı
gibi algılamaya başladı. Cami içini oyun oynaş yerine çevirmeye kalkıştık.
Camilerde
oyun parkı oluşturmak “model” olarak sunulmaya başladı. Sonunu hesap edemediğimiz yaklaşımlarımız yüzünden önem arz eden işlerimiz önemini kaybetti. Bu işimizin sonunu da iyi hesap etmek zorundayız.
Çocukluğumdaydı…
Camiye her gittiğimizde ya rükuda birbirimizi teperdik, ya secdede öndekinin
ayağını gıdıklardık, ya yanımızdakine dirsek atardık vs. kendi şenliğimizi
kendimiz bulurduk ama hepimiz de namazı öncelerdik. Hepimiz kiminle gelmişsek
onun yanında secdeye kapanırdık. Melekler bizi böyle yazıyordu. Bizi camiye
getirenleri de böyle yazıyordu.
Camiye
geliyorduk çünkü evimizde de namaz kılınıyordu. Bu yüzden hiç namazdan
sıkılmazdık. Kimse de caminin içinde bize özel alanlar oluşturup o sükuneti,
münzeviliği bozmaya çalışmazdı. Namazsız toplum olduğumuzdan beri, şirazeyi
dağıttığımızdan beri oldu ne olduysa. “Ne olduysa bize hep azar azar oldu”.
Camileri
oyun oynaş yerine çevirmekle ne yapmış oluyoruz;
1-
Caminin
işlevini sabote ediyoruz.
2-
Çocuğa caminin dışarıdan farklı olduğunu hissettirecek münzeviliği ellerimizle bozuyoruz.
3-
Camileri, çocuklarımızı
salıverdiğimiz dışarıdaki dünya gibi düşünmeye başlıyoruz. Allah’a ait olan
alanı kafamıza göre şekillendirmeye çalışıyoruz.
4-
Caminin
içini dışarıya taşımak için olması gereken gayretimiz caminin dışını içeriye
taşımaya oluyor? Anlayışımız tersine dönüyor.
5-
Evindeki
televizyonun yeri değiştirildiğinde küplere binen babaların bu husustaki hassasiyeti
ne kadar acaba? Ya da mobilyaların yerini değiştireceğinde kılı kırk yaracak
kadar hassas davranan annelerin bu husustaki hassasiyeti ne kadar acaba? Neyi
nereye taşıyoruz?
6-
İsmailleri
kendi ellerimizle boğazlıyoruz.
İbrahim ile
İsmail birlikte Kabe’yi imar etmişti, örneğimiz budur. (Bakara 125) Şimdi ise
(camiye gidenleri kastediyorum) babaları ve anneleri teravihte oğulları/kızları da aynı
camide oyunda-oynaşta bir nesil yetiştirmeye çalışıyoruz. Hayrı isterken şerre gitmek
(İsra;11) bu mu acaba? Halbuki ben rabbime dua ederken secdede oğlumun yanında
olmasını, kızımın annesinin yanında olmasını isterim. Ve isterim ki baba olarak
ben, anne olarak da eşim secdede “rabbim, işte oğlum/kızım ve ben. İbrahim ile İsmail gibi beraberiz huzurunda,
onlara lütfettiğini bize de ver” diyelim.
7-
Diz çökmeyi,
alnını secdeye koymayı, kıyamda sabretmeyi değil bunların olduğu mekanda oyun
oynamanın ibadetten vazgeçirici kaçamağını öğretiyoruz çocuklara.
Çocukları namaza
alıştırmak camiye alıştırmaktan önceliklidir. Peygamberimizden (sallalahu aleyhi
vesellem) bunu öğrendik. “Çocuklarınızı namaza alıştırın” dedi camiye alıştırın
demedi. Namaza alıştır, bak o zaman çocuk caminin hakkını nasıl veriyor? Oyuna oynaşa
gerek kalıyor mu?
Peygamber
aleyhisselamın mescidinde oyunlar oynandı diye bahane üretmeye gerek yok. Peygamber
aleyhisselamın döneminde de, şimdiye kadar gelen cami geleneğimizde de camiyi
camilikten çıkaracak hiçbir iş yapılmadı.
Camilere
kolayca müdahale etmemize rağmen kendi evlerimize neden kimse müdahale edemez? Ya da evlerimizde çocuklarımızın namaz kılmaları için ne kadar proje ürettik?