Allah’ı umursamayanlar yeryüzünde
umursanmayı haketmeyenlerdir. Allah’ın kendileri hakkında “iyi” demediği
kimselerden iyi şeyler sadır olmaz, olmayacaktır da. Peki bugün biz Allah’ın
“iyi” ya da “kötü” dediği kimseleri nasıl bileceğiz? Allah’a karşı umursamaz
davranıp da helak olanların davranışları, ahlakları, ilişkileri, dünyaya ve
ahirete bakış açıları Kur’an’da ve hadislerde açık açık anlatılmış. Şimdi bize
düşen onları helak eden davranışları ekmek gibi su gibi unutmayacak şekilde
öğrenmeliyiz. Basiretimizi bağlayan tüm bağlardan kurtularak o davranışları
hayatımızın içinden ayıklamalıyız. Sonra da o davranışları ikame eden
kimselerden uzak kalmalıyız. Bize düşen bundan başkası değil. Yoksa Allah
gönüllerdeki perdeyi kaldırmıyor. Yoksa Nuh’un helak edilen kavmini anlatırken
bile onların cürümleriyle yaşıyoruz. Nuh’un gemisi seyahattan ibaret kalıyor.
Terk etmek…
Uyarmak…
Meyletmemek…
Hayırlı sona ulaşmak…
Allah’ın umursamadığı kişilere ve
şeylere karşı takınılacak tavır budur. Bundan gayrısı bize geçmişin tekrarıdır.
Biz bu hususta da Peygamber
aleyhisselamdan daha güzel bir örnek bulamayız. O (aleyhisselam) değil
döneminin umursamayanlarına meyletmeyi; geçmişin helak edilmiş
umursamayanlarından kalan en basit bir bakiyeye bile meyletmedi.
Bir gün ashabıyla bir sefere
çıkar. Bir yerden geçerken ashabına der ki; “Burası Lut’un kavminin helak
edildiği yerdir burada konaklamak yoktur” ve daha da hızlandırır orduyu. Maksat
oradan bir an önce uzaklaşmaktır. Seferin devamında duyar ki ordudan bazıları oradan geçerken biraz su
almışlar aldıkları suyla da yanlarında bulunan unlarla hamur yapmışlardır.
Hemen emir verir oranın suyuyla yapılan hamurları hayvanlara döktürür. Allah’ı
umursamadığından dolayı helak edilmiş bir kavmin diyarında eğleşmeyi bırakın
oranın suyundan bile uzak duruyor. Helak edilmiş bir kavmin suyuna bile
müdahane etmiyor. Halbuki Allah o suyu onlara haram kılmadı. Ama gaye
farklıydı. Zelil olanlara ait (onların kullandığı – onları hatırlatan) hiçbir
şeyden faydalanmamaktı.
Allah’ı umursamayanların hiçbir
bakiyesine meyletmedi. Susuz kaldı, ashabın hamurları gitti açlık çekti ama
müdahane etmedi.
Yaşamları lanetlendi, ölümleri
lanetlendi, mekanları lanetlendi, adları lanetlendi. Allah’ı umursamayanların
hepsinin sonu böyle oldu. Dün aynıydı bu gün de aynı. Allah’ın sünneti
değişmez. Ölümlerinden sonra adı anılınca lanet edilen her kes Allah’ın bu
sünnetinin bir kısmına düçar olmuş demektir. Arkasından “şer” ile anılan herkes
bu helaktan bir parça taşıyor demektir. Arkasından “şer” ile anılan herkes
yaşasın ya da yaşamasın helak sebebi olanların davrışlarından bir kısmını
taşıyor demektir.
Şimdi gelelim Peygamber
aleyhisselamın olayından ne anlayacağımıza. Çok şey anlaşılır elbette ama en
belirgin iki hissemiz vardır. Birincisi; kimin bakiyesini
kullandığımızdır. İkincisi de; bu bakiyelere karşı kim gibi
davrandığımızdır.
Bir tarafta helak olan kavimlerin
yurdundan geçmek zorunda kalınca en hızlı şekilde oradan geçip giden, oranın
suyundan bile kullandırmayan peygamber aleyhisselam diğer tarafta helak olan
kavimlerin her türlü şenaatini üzerinde barındıran onun ümmeti. Ve helak
olanların bakiyelerine üşüşmeleri…
Bu ümmet helak olan kavimlerin
özelliklerini üzerlerinde taşımaktan rahatsızlık duymayınca ve onlardan kalan
bakiyeye üşüşünce Allah’ın verdiği izzeti yitirdi, her ümmet gibi... İşte bu yüzden şimdi tüm
insanlık bu ümmetin üzerine üşüştü.
Aynı
dünyada aynı Rabbin kulları olarak yaşıyoruz. Dün onları ilgilendiren bu gün
bizi ilgilendiriyor. Dün onların hesaba çekildiği şeyden biz de hesaba
çekileceğiz. Bu ümmete toplu helak yoktur ammaaa bu hiç kimsenin
umursamazlığının bedelinden kurtulacağı anlamına gelmez. Herkes tek tek
hayatında bu hesaba çekilecek. "Kıyametin kopacağını da sanmıyorum” (Kehf:36-43) diyerek kendine
verilen tüm imkanlarında ve gelecek planlarında Rabbini umursamayan adam en
güzel ibretlerden bir tanesidir. Bağına bahçesine girer Rabbini umursamaz.
Evine girer rabbini umursamaz. Ve acı son.
Ev ve aile ortamı kurar rabbini umursamaz. Nesle ve topluma dair hiçbir
hedefinde rabbini umursamaz. Atına-arabasına biner Rabbini umursamaz. Para
kazanır kazandığında rabbini umursamaz. Bilgi sahibi olur bildiklerine rağmen
rabbini umursamaz. Hasta olur rabbini umursamaz. Şifa bulur rabbini umursamaz.
Ölümler yaşar rabbini umursamaz. Sevinir rabbini umursamaz. Üzülür rabbini
umursamaz. Umursamadığı gibi sahip olduğu ne varsa hepsine helak olan
umursamazların davrandığı gibi davranır. Kullanım biçimi, tüketim kültürü,
hazzı, büyüme ve büyütme biçimi, eşyayı kullanma biçimi, fikri ve düşünce
yapısı velhasıl ne varsa insan yaşamına dair hepsine karşı duruşu Allah’ı
umursamayanların duruşu gibi olur. “Karun’a özenenler” gibi onun yerine
heveslenir, onun gücünü arzular. (Kasas
76-83) Salih’in kavmi gibi ahireti unutturacak
mekanlara sahip olmak ister. (Şuara 14-149) Sebeliler gibi nimetlere karşı
şükürsüz ve azgınca davranır. (sebe 15-19) Nuh’un kavmi gibi hakikatler ağır
gelince “inatçı”laşır. (Nuh 5-9) Şuyb’in kavmi gibi “alırken çok alıp verirken
az verme” düzenbazlığında zirveye çıkar. (Hud 84-85)… Sanki “öncekilerin başına
gelenin kendi başına da gelmesini ister gibi” davranır (Kehf: 55). Sonra,
Rabbini umursamayan bağ-bahçe sahibinin akıbetine uğrar; eliyle kurduğu
umursamaz hayatına dair her şey bir bir tepesine çöker. Her taraftan sıkıntı
yaşar. Sonra da “Ben böyle olmasını
istememiştim” der. Allah bir şeyin içine helakı, günahı yazmışsa kul onları
yaparak hayır umamaz ki? İstediği kadar kendince ben şöyle istemiştim desin.
Nuh’un kavmi gibi inatçılaşıp kendisine din adına bile gelse bir hakikat
ulaştığında ona karşı inatçılaşan ve üstüne üstlük bir de buna cephe alan adamın
Nuh’un kavminden ne farkı kalır? Ne tür mazereti olabilir?
Allah kendisini umursamyanları öyle
umursanmaz hale getirdi ki, kullarına onların yurtlarından alınan ne varsa
bırakılmasını istedi. Onlardan kalan hiçbir şeye sahiplendirmedi.
Şimdi bundan sonra hangi mümin
helak edilenlerin yerlerine geçmeye çalışır?
Şimdi bundan sonra hangi mümin
helak edilenlerin kurduğu hayatın benzerine heveslenir?
Şimdi bundan sonra hangi mümin
helak edilenlerin bakiyelerine iştahlanır?
Şimdi bundan sonra hangi mümin
helak edilenleri helak eden şeylerin kendisine hayır getireceğini bekleyebilir?
Şimdi bundan sonra hangi mümin Allah’ın
dürüp kapattığı bir sayfayı açmaya cesaret edebilir?
Ömer Allah ondan razı olsun. İran
fethedilip Kisra’nın tacı tahtı hepsi müslümanların olup her biri önüne
atıldıkça ağlıyordu. Abdurrahman bin Avf:
Ey Ömer hayırdır bu gün sevinçli
bir gün neden ağlıyorsun, dediğinde: “Evet vallahi öyle fakat ben bu servetin
bizim aramıza fitne getirmesinden korkuyorum” diyordu. (Beyhaki)
Ömer’i ağlatan o servete sahip
olanların davranışlarının da müslümanlara sirayet edeceği idi. Yoksa hiçbir
metanın kendiliğinden kula zarar vermeyeceğini o da biliyordu. Ganimet helal
idi ama o ganimet “kullanım kültürüyle” birlikte gelecek olursa o bir felaketti.
Endişe, sahiplenilen bakiyeye karşı duruşun nasıl olacağında idi.
Kendisinden
önce geçip de helak edilenlerin bakiyelerine sahip olmakla sevinen adam Ömer’in
kaygısını taşımıyan adam demektir.
Kendisinden
önce geçip de helak edilenlerin bakiyelerine sahip olmakla sevinen adam
Peygamber’in kaçtığı yerde konaklayacak adam demektir.
Kendisinden
önce geçip de Allah’ın defterini dürdüğü kişi-topluluk ya da toplumların elinde
olana iştahlanıp onu elde etmeyi zafer zannadenler kendisinden önce geçenleri
hüsrana götüren ilk adımı atmış demektir.
Allah’ın
helak sebeplerine sahiplenilmez. Peygamber aleyhisselamın durmadığı yerde
çökülmez. Ömer’in ağladığına sevinilmez. Ebu
Bekr’in kustuğu şey müslümanın midesinde durmaz.
Ebu Bekr ki allah ondan razı olsun bir gün anlaşmalı kölesi (köleler
efendileriyle anlaşma yapıp gün boyunca kazandığının bir kısmını pay alarak
efendisine vermek şartıyla özel iş yapabiliyorlardı ve para kazanabiliyorlardı)
O’na yiyecek getirir. Ebu Bekr de ikram edilen şeyi yer. Kölesiyle konuşurken
kölesi; bu yediğin şey neydi biliyormusun? der. Ebu Bekr çalışıp kazandığı parayla
alınan yiyecek olduğunu söyler. Kölesi; hayır der; o benim cahiliye döneminde
yaptığım falcılık parasıydı. Cahiliye döneminde adamın birisinin falına
bakmıştım parayı ancak getirebildi. Ben de o parayla yiyecek aldım şimdi
yediğin şey o parayla aldığım şeydi. Parmağını sokar boğazına, nevarsa
midesinde, hapsini boşaltır. Allah’ın lanetlediği şeyin Ebu Bekr’in midesinde
yeri yoktu.
Ne varsa gazaplandığı Allah’ın, onları terk etmedikten
sonra iman yerleşmiyor kalplere, hayır gelmiyor yaşamlarımıza. Dün birilerinin
yaptığı ve içinde boğulduğu şeyler bu gün başkalarını kurtarmaz. Zaman değişse
de Allah’ın sünneti değişmez. Topluca olmaz helakımız ama topluca çekeriz
acıları. Ve tek tek yok olur hayatlarımız.
“Velhamdülillahi rabbil alemin”