30 Ocak 2015 Cuma

Allah'ı Umursamayanlar (3)

Allah’ı umursamayanlar yeryüzünde umursanmayı haketmeyenlerdir. Allah’ın kendileri hakkında “iyi” demediği kimselerden iyi şeyler sadır olmaz, olmayacaktır da. Peki bugün biz Allah’ın “iyi” ya da “kötü” dediği kimseleri nasıl bileceğiz? Allah’a karşı umursamaz davranıp da helak olanların davranışları, ahlakları, ilişkileri, dünyaya ve ahirete bakış açıları Kur’an’da ve hadislerde açık açık anlatılmış. Şimdi bize düşen onları helak eden davranışları ekmek gibi su gibi unutmayacak şekilde öğrenmeliyiz. Basiretimizi bağlayan tüm bağlardan kurtularak o davranışları hayatımızın içinden ayıklamalıyız. Sonra da o davranışları ikame eden kimselerden uzak kalmalıyız. Bize düşen bundan başkası değil. Yoksa Allah gönüllerdeki perdeyi kaldırmıyor. Yoksa Nuh’un helak edilen kavmini anlatırken bile onların cürümleriyle yaşıyoruz. Nuh’un gemisi seyahattan ibaret kalıyor.
Terk etmek…
Uyarmak…
Meyletmemek…
Hayırlı sona ulaşmak…
Allah’ın umursamadığı kişilere ve şeylere karşı takınılacak tavır budur. Bundan gayrısı bize geçmişin tekrarıdır.
Biz bu hususta da Peygamber aleyhisselamdan daha güzel bir örnek bulamayız. O (aleyhisselam) değil döneminin umursamayanlarına meyletmeyi; geçmişin helak edilmiş umursamayanlarından kalan en basit bir bakiyeye bile meyletmedi.
Bir gün ashabıyla bir sefere çıkar. Bir yerden geçerken ashabına der ki; “Burası Lut’un kavminin helak edildiği yerdir burada konaklamak yoktur” ve daha da hızlandırır orduyu. Maksat oradan bir an önce uzaklaşmaktır. Seferin devamında duyar ki  ordudan bazıları oradan geçerken biraz su almışlar aldıkları suyla da yanlarında bulunan unlarla hamur yapmışlardır. Hemen emir verir oranın suyuyla yapılan hamurları hayvanlara döktürür. Allah’ı umursamadığından dolayı helak edilmiş bir kavmin diyarında eğleşmeyi bırakın oranın suyundan bile uzak duruyor. Helak edilmiş bir kavmin suyuna bile müdahane etmiyor. Halbuki Allah o suyu onlara haram kılmadı. Ama gaye farklıydı. Zelil olanlara ait (onların kullandığı – onları hatırlatan) hiçbir şeyden faydalanmamaktı. 
Allah’ı umursamayanların hiçbir bakiyesine meyletmedi. Susuz kaldı, ashabın hamurları gitti açlık çekti ama müdahane etmedi.
Yaşamları lanetlendi, ölümleri lanetlendi, mekanları lanetlendi, adları lanetlendi. Allah’ı umursamayanların hepsinin sonu böyle oldu. Dün aynıydı bu gün de aynı. Allah’ın sünneti değişmez. Ölümlerinden sonra adı anılınca lanet edilen her kes Allah’ın bu sünnetinin bir kısmına düçar olmuş demektir. Arkasından “şer” ile anılan herkes bu helaktan bir parça taşıyor demektir. Arkasından “şer” ile anılan herkes yaşasın ya da yaşamasın helak sebebi olanların davrışlarından bir kısmını taşıyor demektir.
Şimdi gelelim Peygamber aleyhisselamın olayından ne anlayacağımıza. Çok şey anlaşılır elbette ama en belirgin iki hissemiz vardır. Birincisi; kimin bakiyesini kullandığımızdır. İkincisi de; bu bakiyelere karşı kim gibi davrandığımızdır.
Bir tarafta helak olan kavimlerin yurdundan geçmek zorunda kalınca en hızlı şekilde oradan geçip giden, oranın suyundan bile kullandırmayan peygamber aleyhisselam diğer tarafta helak olan kavimlerin her türlü şenaatini üzerinde barındıran onun ümmeti. Ve helak olanların bakiyelerine üşüşmeleri…
Bu ümmet helak olan kavimlerin özelliklerini üzerlerinde taşımaktan rahatsızlık duymayınca ve onlardan kalan bakiyeye üşüşünce Allah’ın verdiği izzeti yitirdi, her ümmet gibi... İşte bu yüzden şimdi tüm insanlık bu ümmetin üzerine üşüştü.
Aynı dünyada aynı Rabbin kulları olarak yaşıyoruz. Dün onları ilgilendiren bu gün bizi ilgilendiriyor. Dün onların hesaba çekildiği şeyden biz de hesaba çekileceğiz. Bu ümmete toplu helak yoktur ammaaa bu hiç kimsenin umursamazlığının bedelinden kurtulacağı anlamına gelmez. Herkes tek tek hayatında bu hesaba çekilecek. "Kıyametin kopacağını da sanmıyorum” (Kehf:36-43) diyerek kendine verilen tüm imkanlarında ve gelecek planlarında Rabbini umursamayan adam en güzel ibretlerden bir tanesidir. Bağına bahçesine girer Rabbini umursamaz. Evine girer rabbini umursamaz. Ve acı  son.
Ev ve aile ortamı kurar rabbini umursamaz. Nesle ve topluma dair hiçbir hedefinde rabbini umursamaz. Atına-arabasına biner Rabbini umursamaz. Para kazanır kazandığında rabbini umursamaz. Bilgi sahibi olur bildiklerine rağmen rabbini umursamaz. Hasta olur rabbini umursamaz. Şifa bulur rabbini umursamaz. Ölümler yaşar rabbini umursamaz. Sevinir rabbini umursamaz. Üzülür rabbini umursamaz. Umursamadığı gibi sahip olduğu ne varsa hepsine helak olan umursamazların davrandığı gibi davranır. Kullanım biçimi, tüketim kültürü, hazzı, büyüme ve büyütme biçimi, eşyayı kullanma biçimi, fikri ve düşünce yapısı velhasıl ne varsa insan yaşamına dair hepsine karşı duruşu Allah’ı umursamayanların duruşu gibi olur. “Karun’a özenenler” gibi onun yerine heveslenir, onun gücünü arzular. (Kasas 76-83)  Salih’in kavmi gibi ahireti unutturacak mekanlara sahip olmak ister. (Şuara 14-149) Sebeliler gibi nimetlere karşı şükürsüz ve azgınca davranır. (sebe 15-19) Nuh’un kavmi gibi hakikatler ağır gelince “inatçı”laşır. (Nuh 5-9) Şuyb’in kavmi gibi “alırken çok alıp verirken az verme” düzenbazlığında zirveye çıkar. (Hud 84-85)… Sanki “öncekilerin başına gelenin kendi başına da gelmesini ister gibi” davranır (Kehf: 55). Sonra, Rabbini umursamayan bağ-bahçe sahibinin akıbetine uğrar; eliyle kurduğu umursamaz hayatına dair her şey bir bir tepesine çöker. Her taraftan sıkıntı yaşar.  Sonra da “Ben böyle olmasını istememiştim” der. Allah bir şeyin içine helakı, günahı yazmışsa kul onları yaparak hayır umamaz ki? İstediği kadar kendince ben şöyle istemiştim desin.
Nuh’un kavmi gibi inatçılaşıp kendisine din adına bile gelse bir hakikat ulaştığında ona karşı inatçılaşan ve üstüne üstlük bir de buna cephe alan adamın Nuh’un kavminden ne farkı kalır? Ne tür mazereti olabilir?
Allah kendisini umursamyanları öyle umursanmaz hale getirdi ki, kullarına onların yurtlarından alınan ne varsa bırakılmasını istedi. Onlardan kalan hiçbir şeye sahiplendirmedi.
Şimdi bundan sonra hangi mümin helak edilenlerin yerlerine geçmeye çalışır?
Şimdi bundan sonra hangi mümin helak edilenlerin kurduğu hayatın benzerine heveslenir?
Şimdi bundan sonra hangi mümin helak edilenlerin bakiyelerine iştahlanır?
Şimdi bundan sonra hangi mümin helak edilenleri helak eden şeylerin kendisine hayır getireceğini  bekleyebilir?
Şimdi bundan sonra hangi mümin Allah’ın dürüp kapattığı bir sayfayı açmaya cesaret edebilir?
Ömer Allah ondan razı olsun. İran fethedilip Kisra’nın tacı tahtı hepsi müslümanların olup her biri önüne atıldıkça ağlıyordu. Abdurrahman bin Avf:
Ey Ömer hayırdır bu gün sevinçli bir gün neden ağlıyorsun, dediğinde: “Evet vallahi öyle fakat ben bu servetin bizim aramıza fitne getirmesinden korkuyorum” diyordu. (Beyhaki)
Ömer’i ağlatan o servete sahip olanların davranışlarının da müslümanlara sirayet edeceği idi. Yoksa hiçbir metanın kendiliğinden kula zarar vermeyeceğini o da biliyordu. Ganimet helal idi ama o ganimet “kullanım kültürüyle” birlikte gelecek olursa o bir felaketti. Endişe, sahiplenilen bakiyeye karşı duruşun nasıl olacağında idi.
Kendisinden önce geçip de helak edilenlerin bakiyelerine sahip olmakla sevinen adam Ömer’in kaygısını taşımıyan adam demektir.  
Kendisinden önce geçip de helak edilenlerin bakiyelerine sahip olmakla sevinen adam Peygamber’in kaçtığı yerde konaklayacak adam demektir.
Kendisinden önce geçip de Allah’ın defterini dürdüğü kişi-topluluk ya da toplumların elinde olana iştahlanıp onu elde etmeyi zafer zannadenler kendisinden önce geçenleri hüsrana götüren ilk adımı atmış demektir.
Allah’ın helak sebeplerine sahiplenilmez. Peygamber aleyhisselamın durmadığı yerde çökülmez. Ömer’in ağladığına sevinilmez. Ebu Bekr’in kustuğu şey müslümanın midesinde durmaz.
Ebu Bekr ki allah ondan razı olsun bir gün anlaşmalı kölesi (köleler efendileriyle anlaşma yapıp gün boyunca kazandığının bir kısmını pay alarak efendisine vermek şartıyla özel iş yapabiliyorlardı ve para kazanabiliyorlardı) O’na yiyecek getirir. Ebu Bekr de ikram edilen şeyi yer. Kölesiyle konuşurken kölesi; bu yediğin şey neydi biliyormusun? der. Ebu Bekr çalışıp kazandığı parayla alınan yiyecek olduğunu söyler. Kölesi; hayır der; o benim cahiliye döneminde yaptığım falcılık parasıydı. Cahiliye döneminde adamın birisinin falına bakmıştım parayı ancak getirebildi. Ben de o parayla yiyecek aldım şimdi yediğin şey o parayla aldığım şeydi. Parmağını sokar boğazına, nevarsa midesinde, hapsini boşaltır. Allah’ın lanetlediği şeyin Ebu Bekr’in midesinde yeri yoktu.
Ne varsa  gazaplandığı Allah’ın, onları terk etmedikten sonra iman yerleşmiyor kalplere, hayır gelmiyor yaşamlarımıza. Dün birilerinin yaptığı ve içinde boğulduğu şeyler bu gün başkalarını kurtarmaz. Zaman değişse de Allah’ın sünneti değişmez. Topluca olmaz helakımız ama topluca çekeriz acıları. Ve tek tek yok olur hayatlarımız.

“Velhamdülillahi rabbil alemin”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder