Ebu Said El Hudri
(ra)’den rivayet edilir ki, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle
demiştir: “Şüphesiz ki sizler, kendinizden önce gelen milletlerin yoluna karışı
karışına, arşını arşınına uyacaksınız. Hatta öyle ki onlar bir keler deliğine
girseler siz de muhakkak onların arkasından gideceksiniz” uyacaksınız. Biz: Ey Allah’ın Rasulü! Bunlar Yahudilerle
Hristiyanlar mıdır? Diye sorduk. Allah Rasulü: “Başka kim olacak” dedi.
(Müslim;4822)
Noel kutlamalarındaki
şenlikler, paskalya yortusundaki şenlikler… Bir taraftan da Kutlu doğum
haftasındaki şenlikler(!)… Birinin diğerine yaklaştırıldığı hatta benzediği bir
durum aldı. Kur’an ve hadis faaliyetleri haricinde uygulamalar neredeyse aynı.
Noelimiz yoktu oldu yakında bir de paskalya yortumuz olur. Olur mu olmaz mı şu
örneklere bakalım sonra da karar verelim. Kutlu doğum Haftası kapsamında
yapılan faaliyetler; Buz pateni, çocuk oyun alanları, kurulacak açık hava
sinemasında “Fetih 1453” filmi gösteriminin yapılacağı etkinlik, hayfa boyunca
ziyaretçilere ücretsiz yiyecek-içecek ikramı, 50 binin üzerinde kitap ve 5 bin
adet fidan hediyesi. Umreye götürülecek 10 kişinin çekilişi, İngiliz şarkıcı Sami Yusuf’un konseri. (Buraya
kadar olanlar bir ilçe müftülüğünün bizzat desteklediği programlardır) Üzerinde
Allah - Muhammed yazılı, şefaat ya Rasulallah yazılı, Kutlu doğum yazılı
pastalar, yollara gülsuyu püskürterek gül kokusu ile peygamberi hatırlatma,
peygamber için herkesin duygularını yazabileceği anı defteri. Uçurtma şenliği,
kan bağışı, mevlit yemeği ikramı, şiir yarışması, Osmanlı’da sarayda yaşamış
(naat) bestekarlarının bestelerinin icrası, tasavvuf müziği icrası… Yakında
havai fişekleri ile kutlama olur herhalde ya da sakız adasındaki paskalya
yortusunda olduğu gibi roketli kutlamalar…
İşte bu
yapılanları görünce artık her türlü icada hazır olmak gerekiyor.
Bu yapılanlardan
dolayı kıyamet günü Peygamber aleyhisselamla hesaplaşılmayacak mı zannediyoruz.
O gün Peygamber aleyhisselama tabiiyetimizi-sorumluluğumuzu bunlarla mı ifade
edeceğiz? Ya da şu an aramıza gelse peygamber aleyhisselam hangi kutlamamıza
katılır? Sağ olsa ve katılsa doğum günü kutlamasından başka hiçbir vasıfla
anılmayacak haller nasıl olurda aramızda olmadığında dinileşiveriyor.
Yeni bir gelenek
icad ediliyor; yöneticiler eliyle, din hakkında söz sahibi kabul edilenlerin
eliyle. Kuvvetli bir Kutlu Doğum rüzgarı oluşturuldu. Artık önünde durulmaz
hale geldi. Böyle bir şey yok dendiğinde dinden bir şeyi reddetmiş gibi
görülecek toplumsal bir travmaya gidiyoruz. Toplumsal hassasiyeti gözetmek
lazım deyip kendimizi icad ettiğimiz duruma teslim etmeye doğru gidiyoruz.
Yanlışın devam
ettirilmesi, üstelik hassasiyet umduğun insanların eliyle ve devlet
meşruiyetini de kullanarak daha da derinleştirilerek devam ettirilmesi işin en
acı tarafıdır. Ne umuluyor ne bekleniyor? Tepede başlayan bu açık tabanda
rezilliğe dönüşüyor. İyi kabul edilenlerin sunduklarına dindenmiş gibi itibar
edildiği bir dönem yaşıyoruz. Böyle bir dönemde iyi olduğuna inanılanların
sorumluluğu daha da artıyor. Davranışları da ona göre ayarlamak gerekiyor.
Şeriatın başladığı
yer de durduğu yer de bellidir. Ama keyfiyetin ne başlangıcı bellidir ne de
sonu bellidir. İş keyfiyete teslim edilince kendi felaketimizi kendimiz
hazırlıyoruz. İyiliklerimiz kadar zararlarımız da mizana çıkacak. Mazeretimiz
yok. Yok etme imkanımızın olmasına rağmen, bunu yapanların çoğunun bunun yanlış
olduğunu bilmelerine rağmen yanlışta ısrar ediliyorsa gelecek neslin
Müslümanlarının bu yüzden çekeceği sıkıntılar bizim sırtımıza yüklenecek.
Mizanda karşımıza gelecek.
Kimsenin sesini
yükselterek itiraz edemeyeceği bir din icad ediliyor. Kendi ellerimizle bir put
daha icad ediyoruz. Programlara teşrifler, harcamalar, masraflar, herkesin o
güne dair iyi şeyler söylemek zorunda kalması. Yıkılıyor zannettiğimiz anlamsız
kutlama ve bayramlar yerini din kılıfı giydirilmiş arzularımıza, ticari
kazançlarımıza bırakıyor.
Kutlanan kişiden fazla kutlamaya gelen zevat
önem arz ediyor; hiç kendimizi kandırmayalım. Zira “Kutlama” katılımcının önemi kadar önem arz ediyor.
Peygamberin
doğumunun değeri bile katılımcının siyasal, toplumsal seviyesine göre
değişiyor.
Kutlanana apaçık
saygısızlık var.
Bir bidatten hayır
umulur mu? Bir bidat canlılık verebilir mi? Bir bidat dayanak olabilir mi? Bir
bidat hakkında iyi düşünülebilir mi? Bir bidat ne kadar masum olabilir?
İçine din
üfürülmüş program komedilerinden peygamber sevgisi çıkar mı?
“İnsanlığın
ihtiyacı” denecek bilgiler bile olsa bu güne cevaz vermemek için çıkılıp anlatılamaz.
Bu günü kutlamak için bir araya gelmiş kalabalıklara din anlatarak fırsatı
değerlendirme anlayışı da boş bir çabadır. Kutlamalara “ne de vefalı ümmetiz” havasında gelen
insanlara hangi noksanımızdan bahsedebiliriz. Dini anlatıp bunun dışında icat edilen
hiçbir şey dinden değildir mi diyeceğiz? O zaman sormazlar mı bize oturduğun
kürsüyü temsil ettiğin kişiyi (Rasulullah sallallah aleyhi vesellem) O’nun ve
ashabının ve güvenilir hiçbir müminin yapmadığı bir şeyi yaparak mı dinde
olmayan şeyden menedeceğiz diye? İbn-ul
Cevzi’ye bir köle gelmiş, ben efendimle anlaştım, anlaştığımız parayı da verdim
ama beni hala azad etmedi. Cuma hutbenizde bu konudan bahsetseniz olur mu belki
dediğinizden etkilenir de beni bırakır, der. İbn-ul Cevzi üç Cuma sonra çıkmış
bu konudan bahsetmiş. Adam vaazdan etkilenmiş ve azad etmeyi geciktirdiği
kölesini azad etmiş. Azad olan köle İbn-ul Cevzi’ye gelmiş demiş ki; üç
haftadır Cuma günü sizi takip ettim bir şey söylemediniz üç hafta sonra
söylediniz, neden beklediniz bu kadar. İbn-ul Cevzi şöyle demiş; “sen bana
geldiğinde benim bir kölem yoktu. Bir köle aldım ve onu azad ettim sonra da
bunu insanlara tavsiye ettim.” Yani yapmadığımız şeyi insanlardan istememiz
dine ya da insana ne kadar fayda verir?
Bu günde hadis
kitapları devirmek, hatimler indirmek neye yarar ki? Kur’an da, hadis de bir
bidatin canlandırılmasında meşrulaştırıcı olarak kullanılıyor. Bid ‘atler
“elçinin izinden toprak karıştırılmış” fitnelerdir. Ne kadar iyi niyet taşırsa
taşısın dine faydası dokunmaz. Şeriat ortaya koyan şey iyi niyet değildir.
Şeriat ortaya koyan Allah’dır, Rasulü’dür. Ne kadar iyi niyet taşırsa taşısın
bir bidatten şeriat çıkmayacağı gibi bir bidatten hayır da gelmeyecek. Allah
dinini bir bidate muhtaç kılmadı elhamdülillah.
Bidatlere olan
saygı ve tazim kadar sünnetten bir tanesini anlatmak için bu kadar çaba
harcanmıyorsa iyi niyetin bize ne faydası var. “Kur’an okumayan bir mümin olur
mu?”, “Namaz kılmadan nasıl mümin olunur?” diyemediğimiz makamlardan,
mevkilerden Peygamber sevgisi dağıtma şirinliğini bırakmak lazım.
İyi niyetlerle
çıkılan kürsülerden daha işin başındayken inmek lazım.
Bu güne
hasredilmiş tüm Kur’an okumalarını, tüm hatimleri, tüm hadis okumalarını, terk
etmek lazım.
Bu günü, söylemek
istediğimiz şeyleri söyleme fırsatı olarak gördüğümüz fırsat anlayışından
çıkmak lazım.
Bu güne dair tüm
beklentileri üzerimizden sıyırıp atmak lazım.
Bu güne dair
bizden beklenen her talebi geri çevirmek lazım.
Bu güne dair bizim
amel defterimizde kayıtlı hiçbir amelin ve sözün olmaması lazım.
Bizim bu günden bu
günün de bizden uzak durması lazım.
Aksi halde
avucumuzdaki kartopu çığa dönüşecek.
Aksi halde
mevlidleri icad edenlerin yanlışlığına kızarken mevlidlere rahmet okutturacak
yeni geleneğin müsebbibi olarak yazılacağız mizana.
NOT: Google’dan
“Kutlu Doğum Haftası” Vikipedi sayfasını mutlaka okumak gerekiyor. Kar
yumağının çığa dönüşmesini görmek için.