(El-mü’minü fi’l mescit ke’s semeki fi’l – ma. Ve’l münafıku
fi’l mescit ka’t tayri fi’l kafes) “Mümin mescitte
sudaki balık gibidir; zevk içindedir, çıkmak istemez. Münafık ise kafesin içindeki kuş
gibidir; kaçmaya çalışır."
İnsan
ikidir. Birincisi; Allah’a yakın olan yakın olmak için çabalayan kimse.
İkincisi; Allah’la “bağ”ını hiçe sayan kimse. Mekanlar ikidir. Allah’a
yaklaştıran mekanlar ve Allah’tan uzaklaştıran mekanlardır.
İnsan
ve mekan bir araya gelince şöyle bir sonuç çıkar: Allah’a yaklaştıran
mekanlarda olmak isteyenler ile Allah’a yaklaştıran mekanlarda olmak
istemeyenler. Allah’a yaklaştıran mekanlarda huzur bulanlarla Allah’a
yaklaştıran mekanlarda rahatsız olanlar. Müslümanım diyen kimse rahatsız olur
mu hiç? Elbetteki oluyor. Eğlencenin, şamatanın, gürültülü mekanların,
görüntüsü bol arz-ı endamların olduğu yerlere (iş icabı bile olsa) alışkın
olanların Allah’ın adının anıldığı mekanlarda (mescidler-camiler vs.)
duramadığını bir fırsatla hemen oradan kaçtığını görebilirsin. Hatta ve hatta
oralara yaklaşmadığına da şahit olabilirsin. “Mistik” bir yaşam ve hava vardır
oralarda zat-ı muhterem de mistisizmden pek hazzetmez. Mistisizm zaten kişinin
tercih edip etmemekte kendisini rahatlatacak bir tercih unsuru olarak ortaya
çıkıyor. Mistisizm terkedilebilir, uzak kalınabilir bu nedenle de hiçbir
sorumluluğu yoktur. Ama “ilahi” olan terkedilemez, uzak kalınamaz olursa bir
bedeli vardır. Bunun için “mistisizm” tercihler hususunda tepkiyi yatıştırıcı
bir misyon yükleniyor. Velhasıl bu kimselerin Allah’la bağın olduğu mekanlarda
rahat ettiklerini göremezsin. Kafese kapatılmış gibi en uygun bir zaman ve
fırsatı kollar durur. Aynı kişinin eğlencenin, şamatanın, arz-ı endamların bol
olduğu yerlerden hiç rahatsız olmadığını görürsün. Bu mekanların tadını çıkarır
sonuna kadar. İş adına da olsa huzurludur. Bu mekanlarla anılmak ona
rahatsızlık vermediği gibi buralarla ilgili anılarını anlatmaktan dolayı da hep neş’e duyar. Allah’ın adının anıldığı
mekanlara muhabbet besleyen kimseler ise bu mekanlarda olmaktan haz alır.
Kendini orada ulaşabileceği en zirve huzurun içinde bulur. Ruha eziyet veren
tüm şeylerden arınır. Bunun için o bu mekanlarda denizdeki balık gibidir; hep
buralarda kalmak ister. Aynı kimse gürültülü, eğlenceli, şamatalı, arz-ı
endamlı yerlerde duramaz.O da buralarda kafesteki kuş gibidir kaçmak ister.
Hatta çobanlığı döneminde ve gençliği döneminde Peygamberini koruyan Allah’ın
kendisini de bu mekanlardan koruması için her gün duasına sarılır.
iki
farklı insan. Farklarını Allah’la olan “bağ”ları belirliyor. İki ayrı mekan
ikisinin niteliğini de Allah’la olan “bağ” belirliyor. Allah’ı hatırlatması ya
da Allah’tan uzaklaştırmasına göre mekanlarlar farklılık arzeder. O halde şunu
söyleyebiliriz ki insan farklı farklı değildir; iki çeşittir. Allah’la olan
bağını önemseyenler ile Allah’la olan bağını önemsemeyenler. Müslüman, mü’min,
müttaki isimleri de kafir, müşrik, münafık, günahkar isimleri de bu “bağ”a göre
verilir.
“Bağ” çizgidir. Çizginin her iki tarafında da
farklı yaşam var.Çizginin her iki tarafında da farklı ahlak var. İnsanlar bu
çizginin hangi tarafına daha yakınsa ona
göre muamele görecek Allah’tan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder