“Şeytanın
Müslüman üzerindeki amacı gidilecek yerin olmadığına inandırmak değil gidilecek
yolun yönünü değiştirmektir.”
Meşhur rivayet odur ki; İbrahim
Ethem bir gece Kuş tüyünden yapılmış yatağında cenneti hayal ederken birden
damdan ayak sesleri gelir. İbrahim Ethem bağırır; “kim var orada, ne arıyorsun
damda?”. “Devemi kaybettim onu arıyorum”
der damdaki adam. “Manyak mısın be adam damda deve mi aranır, git deveni başka
yerde ara!” der İbrahim Ethem. Adam der ki:
“Damda deve aranmayacağını biliyorsun da kuş tüyü yataklarda Cennet
aranmayacağını bilmiyor musun?”
Bu hikayede yol/yöntem yanlışlığı gösteriliyor bize. Hedef Allah’ın
rızası burası tamam. Ama gidilen yol ona ulaştırmıyor.
Damda deve aranmayacağını bilip de Kuş tüyü yataklarda Allah’ın
aranmayacağını idrak edememektir bizim sorunumuz.
Gidilecek yeri bilip yoldan mahrum kalmak…
Yolumuzu eşkıya keseliden beri, yolumuz yolsuza çattığından beri bir
türlü ulaşamıyoruz gideceğimiz yere. Vazifemizi biliyoruz; kulluk. Gidilecek
yeri biliyoruz; Allah’ın rızası. Ama bunu nasıl yapacağımız ile ilgili sorunlar
yaşıyoruz. Belki “bunun zor olan neresi var kulluk vazifeleri bellidir” diye
düşünsek de bunun hayata olan yansıması hakikaten bir kayboluş, bulamama ve ulaşamama
oluyor.
Namaz kılmak, oruç tutmak, Kur’an okumak vs. bunların hepsi Allah’ın
rızasına götüren yollardır, doğru. Ama müslümanın bütün bunları fazlasıyla
yaptığı günde, saatte, dakikada bir haramı farkında ya da fark etmeksizin
yapıyor olmasıdır. Nargile salonlarında sigara ve nargile eşliğinde hadis derslerinden
medet ummak mesela…. Camiden geri kalmayan esnafın kapitalizmin para oyunlarını
“ticaret” gibi düşünüp haram-helal sınırlarını idrak edememesi… Kur’an okumanın faziletini bilip evinde Kur’an’a
dair ortamı oluşturamayacak malayaniliklere teslim olmuş ebeveyn… Haramdan
bahsedip de makam sahibi olunca arzu ve heveslerine söz geçiremeyen idareciler…
Allah için yola çıktık deyip de kendi cemaatini kurup kendi cemaatini
güçlendirip İslam’ın ve müslümanın kaderini kendi cemaatine bağlama
basiretsizliğine düşenler… Şartların gerektirdiklerini “dinin
gerektirdiklerine” tercih eden anlayışlar…
İşte bütün bunlar bize “biçim” vermektedir. Müslümanlığımızın “nasıllığına”
cevap vermektedir. Allah’ın bize nasıl muamele etmesi gerektiği hususunda
Allah’a deliller veriyoruz kendimizle ilgili. Bir türlü gideceğimiz yere
varamamamız, gönüllerimizi huzurla dolduramamamız “nasıl” olmamız gerektiğini
kavrayamadığımız içindir. Peki kavrayamamamızın sebebi nedir? Emirleri suistimal
etmemiz, harama karşı lakayt durmamızdır. Harama-kötüye vs. duruşumuzdaki
acizliğimizdir. Haramlara karşı lakayt kalınca Allah bizim gören gözümüz
olmaktan uzak kalıyor. Biz bu sefer şeytanı devreye sokmuş oluyoruz. Lakaytlık
ve acizlik şeytanı bizim yolumuzun üzerinde mekan sahibi kılıyor. Her köşeye
oturup bizi başka tarafa yönlendiriyor. Allah’ın nazarıyla bakamadığımız için
de yolumuzu değiştiriyoruz. Yıllarca ulaşamayacağımız diyarlarda hedef
arıyoruz.
Gidilecek yerin farkındayız, hedefimizi biliyoruz ama
yolumuzu-yordamımızı bilmiyoruz. Şeytan yollarımıza oturarak hep o yolu
bulmamıza mani olmaya çalışıyor. Şeytanın Müslüman üzerindeki amacı gidilecek
yerin olmadığına inandırmak değil yolun yönünü değiştirmektir. Yol ve yordamsız
bırakmaktır.
Müslüman en güçlü olsun diyoruz ama bunun olması için gerekli şartlar
olmadığı gibi müslümanın başını yere eğecek işler serdediliyor. Ve nihayet
arayış, bulamama, ulaşamama devam edip gidiyor. İçi boş birçok işlerde
hurafe/bidat/merasim ve organizasyonlarda Allah’ın rızasını arıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder