18 Kasım 2016 Cuma

"Yol"dan Kaldık Allah'tan Uzaklaştık

“Şeytanın Müslüman üzerindeki amacı gidilecek yerin olmadığına inandırmak değil gidilecek yolun yönünü değiştirmektir.”
Meşhur rivayet odur ki; İbrahim Ethem bir gece Kuş tüyünden yapılmış yatağında cenneti hayal ederken birden damdan ayak sesleri gelir. İbrahim Ethem bağırır; “kim var orada, ne arıyorsun damda?”.  “Devemi kaybettim onu arıyorum” der damdaki adam. “Manyak mısın be adam damda deve mi aranır, git deveni başka yerde ara!”  der İbrahim Ethem. Adam der ki: “Damda deve aranmayacağını biliyorsun da kuş tüyü yataklarda Cennet aranmayacağını bilmiyor musun?”
Bu hikayede yol/yöntem yanlışlığı gösteriliyor bize. Hedef Allah’ın rızası burası tamam. Ama gidilen yol ona ulaştırmıyor.
Damda deve aranmayacağını bilip de Kuş tüyü yataklarda Allah’ın aranmayacağını idrak edememektir bizim sorunumuz.
Gidilecek yeri bilip yoldan mahrum kalmak…
Yolumuzu eşkıya keseliden beri, yolumuz yolsuza çattığından beri bir türlü ulaşamıyoruz gideceğimiz yere. Vazifemizi biliyoruz; kulluk. Gidilecek yeri biliyoruz; Allah’ın rızası. Ama bunu nasıl yapacağımız ile ilgili sorunlar yaşıyoruz. Belki “bunun zor olan neresi var kulluk vazifeleri bellidir” diye düşünsek de bunun hayata olan yansıması hakikaten bir kayboluş, bulamama ve ulaşamama oluyor.
Namaz kılmak, oruç tutmak, Kur’an okumak vs. bunların hepsi Allah’ın rızasına götüren yollardır, doğru. Ama müslümanın bütün bunları fazlasıyla yaptığı günde, saatte, dakikada bir haramı farkında ya da fark etmeksizin yapıyor olmasıdır. Nargile salonlarında sigara ve nargile eşliğinde hadis derslerinden medet ummak mesela…. Camiden geri kalmayan esnafın kapitalizmin para oyunlarını “ticaret” gibi düşünüp haram-helal sınırlarını idrak edememesi…  Kur’an okumanın faziletini bilip evinde Kur’an’a dair ortamı oluşturamayacak malayaniliklere teslim olmuş ebeveyn… Haramdan bahsedip de makam sahibi olunca arzu ve heveslerine söz geçiremeyen idareciler… Allah için yola çıktık deyip de kendi cemaatini kurup kendi cemaatini güçlendirip İslam’ın ve müslümanın kaderini kendi cemaatine bağlama basiretsizliğine düşenler… Şartların gerektirdiklerini “dinin gerektirdiklerine” tercih eden anlayışlar…  İşte bütün bunlar bize “biçim” vermektedir. Müslümanlığımızın “nasıllığına” cevap vermektedir. Allah’ın bize nasıl muamele etmesi gerektiği hususunda Allah’a deliller veriyoruz kendimizle ilgili. Bir türlü gideceğimiz yere varamamamız, gönüllerimizi huzurla dolduramamamız “nasıl” olmamız gerektiğini kavrayamadığımız içindir. Peki kavrayamamamızın sebebi nedir? Emirleri suistimal etmemiz, harama karşı lakayt durmamızdır. Harama-kötüye vs. duruşumuzdaki acizliğimizdir. Haramlara karşı lakayt kalınca Allah bizim gören gözümüz olmaktan uzak kalıyor. Biz bu sefer şeytanı devreye sokmuş oluyoruz. Lakaytlık ve acizlik şeytanı bizim yolumuzun üzerinde mekan sahibi kılıyor. Her köşeye oturup bizi başka tarafa yönlendiriyor. Allah’ın nazarıyla bakamadığımız için de yolumuzu değiştiriyoruz. Yıllarca ulaşamayacağımız diyarlarda hedef arıyoruz.
Gidilecek yerin farkındayız, hedefimizi biliyoruz ama yolumuzu-yordamımızı bilmiyoruz. Şeytan yollarımıza oturarak hep o yolu bulmamıza mani olmaya çalışıyor. Şeytanın Müslüman üzerindeki amacı gidilecek yerin olmadığına inandırmak değil yolun yönünü değiştirmektir. Yol ve yordamsız bırakmaktır.

Müslüman en güçlü olsun diyoruz ama bunun olması için gerekli şartlar olmadığı gibi müslümanın başını yere eğecek işler serdediliyor. Ve nihayet arayış, bulamama, ulaşamama devam edip gidiyor. İçi boş birçok işlerde hurafe/bidat/merasim ve organizasyonlarda Allah’ın rızasını arıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder