Allah
öyle zamanlar yaşatır ki zanlarımız darmadağın olur, gerçeklerimiz yalan olur,
bilgilerimiz asılsız kalır. Ve görürüz ki işler bizim zannettiğimiz gibi değil
Allah’ın bildiği gibidir.
Bir
insanla bir aile ile bir toplum ile ilgili bazen büyük yanılgılar yaşarız. “Hiç
ummazdım böyle olacağını” deriz. Bu cümle doğru zannettiğimiz şeyin/bilginin
aslında yanlış olduğunu acı bir tecrübeyle öğrendiğimizin yansımasıdır.
“Asla
olmaz!” dediğimiz şeyler hakikat olarak karşımıza çıkıverdiğinde öylece
kalakalırız. Üzüntü, keder, şaşkınlık bizi esir alıverir.
Bir
insanla ilgili yanıldığını yıllar sonra anlayabiliyor insan. Bir aile yıllardır
devam eden muhabbetli ilişkilerine rağmen miras imtihanıyla sınandığında bireylerinin
ne kadar da acımasızlaşabileceklerine şahit oluyor. Bir topluluk ya da toplum
gelişen durumlara karşı verdiği reflekslerle “biz ne hale gelmişiz de haberimiz
yokmuş” dedirtiyor. Şunu fark ediyoruz o an; Allah’ın katındaki bilgi başka
bizim zannımız başka. Allah bizim “asla olmaz!” zannettiğimiz şeylerin bir gün
gelip bizim tecrübemiz olacağını biliyordu ama biz bu tecrübeyi yaşayacağımızı
aklımızın ucuna bile getirmiyorduk. Biz gördüğümüz, duyduğumuz tecrübelerimizle
böyle bir tecrübeyi yaşayabileceğimizi tahmin etmiyorduk. Ama Allah bunu
biliyordu. Ve Allah bizim ne olduğumuzu ya da nasıl durumda olduğumuzu ya da
sözümüzde sadık olup olmadığımızı ortaya çıkarmak için bizim karşımıza bazı
olayları/kişileri çıkarır o tecrübeleri yaşatır ki kendimizi bir görelim. Gerçek şu ki;
İnsanoğlu bir takım tecrübeleri yaşamadan arınamıyor, kendi durumunu fark edemiyor.
Allah
bizimle ilgili bir şey murad etmektedir. Nedir o murad; Atacağımız adımları
isabetli atmak. Yani Allah bize diyor ki “Siz ileride yapacağınız işleri gönlünüzdeki
bu zanna göre yapacak olursanız atacağınız adımlar sizi yanlışa götürecektir,
haliniz işte bu! Adımlarınızı da buna göre atın.”
Örneğimiz
Uhud’dur…
Mekke’deki
direnç, Medineyi şehirleştirmek, yepyeni bir düzen kurmak, Bedir’de ise bunları
taçlandırmak... Allah Bedir’le müminlere lütfetti. Tüm samimiyet ve tevekkül
sebepleri de tamam olunca Allah melekleriyle de yardımını indirip BEDR’i
müminlere zafer kıldı. UHUD ise daha farklıydı. Tüm bu saydıklarımıza bakınca
sahabilerin gönlündeki zan Allah’ın UHUD’u da kendilerine zafer olarak
vereceğiydi. Ama olmadı. Acı bir tecrübe yaşattı. Fakat Allah Uhud tecrübesiyle
müminlerin kalitesini artırdı.
Müslümanlar
o ana kadar aralarındaki zayıf halkalardan haberdar değillerdi. Peygamber
aleyhisselamın öldüğü söylentisiyle savaştan kaçacak kadar korkuya kapılacak kişilerin
olacağını tahmin etmiyorlardı. Ashabın içinden münafıkların söylemlerinden
etkilenip Allah hakkında ve müminler hakkında kötü zanda bulunanların
çıkacağını hiç beklemiyorlardı. Aralarında ganimet (dünyalık) arzusunu
peygamberin sözünün önüne geçirecek kadar kendilerini kaybedecek arkadaşlarının
olduğunu bilmiyorlardı.
Allah
UHUD’da Müslümanlara kendileri ile ilgili göremedikleri, bilmedikleri, tahmin
bile etmedikleri kendi hakikatlerini gösterdi. Gösterdi ki bu vakitten
sonrasında bu zanlarıyla bu eksikleriyle hareket etmesinler. Nihayetinde Allah
müminlere acı bir tecrübe yaşattı ama onları gelecekte atacakları adımları neye
göre atmaları gerektirdiğini öğretti. İnsan ve mümin kalitesini artırdı. Hemen
birkaç yıl sonra gelen HENDEK daha şiddetli geçmesine rağmen, “yürekler
korkudan ağızlara gelmesine rağmen” Allah müminlerin ayaklarını sabit kıldı ve
zaferi nasip etti. İşte Uhud arındırdı. İşte Uhud ileride daha şiddetli günler
görecek müminleri dirençli ve bilinçli hale getirdi.
İşler
bizim zannettiğimiz gibi değil; Allah’ın bildiği gibidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder