29 Kasım 2016 Salı

Bizim Zannettiğimiz Değil Allah’ın Bildiği

Allah öyle zamanlar yaşatır ki zanlarımız darmadağın olur, gerçeklerimiz yalan olur, bilgilerimiz asılsız kalır. Ve görürüz ki işler bizim zannettiğimiz gibi değil Allah’ın bildiği gibidir.
Bir insanla bir aile ile bir toplum ile ilgili bazen büyük yanılgılar yaşarız. “Hiç ummazdım böyle olacağını” deriz. Bu cümle doğru zannettiğimiz şeyin/bilginin aslında yanlış olduğunu acı bir tecrübeyle öğrendiğimizin yansımasıdır.
“Asla olmaz!” dediğimiz şeyler hakikat olarak karşımıza çıkıverdiğinde öylece kalakalırız. Üzüntü, keder, şaşkınlık bizi esir alıverir.
Bir insanla ilgili yanıldığını yıllar sonra anlayabiliyor insan. Bir aile yıllardır devam eden muhabbetli ilişkilerine rağmen miras imtihanıyla sınandığında bireylerinin ne kadar da acımasızlaşabileceklerine şahit oluyor. Bir topluluk ya da toplum gelişen durumlara karşı verdiği reflekslerle “biz ne hale gelmişiz de haberimiz yokmuş” dedirtiyor. Şunu fark ediyoruz o an; Allah’ın katındaki bilgi başka bizim zannımız başka. Allah bizim “asla olmaz!” zannettiğimiz şeylerin bir gün gelip bizim tecrübemiz olacağını biliyordu ama biz bu tecrübeyi yaşayacağımızı aklımızın ucuna bile getirmiyorduk. Biz gördüğümüz, duyduğumuz tecrübelerimizle böyle bir tecrübeyi yaşayabileceğimizi tahmin etmiyorduk. Ama Allah bunu biliyordu. Ve Allah bizim ne olduğumuzu ya da nasıl durumda olduğumuzu ya da sözümüzde sadık olup olmadığımızı ortaya çıkarmak için bizim karşımıza bazı olayları/kişileri çıkarır o tecrübeleri yaşatır ki kendimizi bir görelim. Gerçek şu ki; İnsanoğlu bir takım tecrübeleri yaşamadan arınamıyor, kendi durumunu fark edemiyor.
Allah bizimle ilgili bir şey murad etmektedir. Nedir o murad; Atacağımız adımları isabetli atmak. Yani Allah bize diyor ki “Siz ileride yapacağınız işleri gönlünüzdeki bu zanna göre yapacak olursanız atacağınız adımlar sizi yanlışa götürecektir, haliniz işte bu! Adımlarınızı da buna göre atın.”
Örneğimiz Uhud’dur…
Mekke’deki direnç, Medineyi şehirleştirmek, yepyeni bir düzen kurmak, Bedir’de ise bunları taçlandırmak... Allah Bedir’le müminlere lütfetti. Tüm samimiyet ve tevekkül sebepleri de tamam olunca Allah melekleriyle de yardımını indirip BEDR’i müminlere zafer kıldı. UHUD ise daha farklıydı. Tüm bu saydıklarımıza bakınca sahabilerin gönlündeki zan Allah’ın UHUD’u da kendilerine zafer olarak vereceğiydi. Ama olmadı. Acı bir tecrübe yaşattı. Fakat Allah Uhud tecrübesiyle müminlerin kalitesini artırdı.
Müslümanlar o ana kadar aralarındaki zayıf halkalardan haberdar değillerdi. Peygamber aleyhisselamın öldüğü söylentisiyle savaştan kaçacak kadar korkuya kapılacak kişilerin olacağını tahmin etmiyorlardı. Ashabın içinden münafıkların söylemlerinden etkilenip Allah hakkında ve müminler hakkında kötü zanda bulunanların çıkacağını hiç beklemiyorlardı. Aralarında ganimet (dünyalık) arzusunu peygamberin sözünün önüne geçirecek kadar kendilerini kaybedecek arkadaşlarının olduğunu bilmiyorlardı.
Allah UHUD’da Müslümanlara kendileri ile ilgili göremedikleri, bilmedikleri, tahmin bile etmedikleri kendi hakikatlerini gösterdi. Gösterdi ki bu vakitten sonrasında bu zanlarıyla bu eksikleriyle hareket etmesinler. Nihayetinde Allah müminlere acı bir tecrübe yaşattı ama onları gelecekte atacakları adımları neye göre atmaları gerektirdiğini öğretti. İnsan ve mümin kalitesini artırdı. Hemen birkaç yıl sonra gelen HENDEK daha şiddetli geçmesine rağmen, “yürekler korkudan ağızlara gelmesine rağmen” Allah müminlerin ayaklarını sabit kıldı ve zaferi nasip etti. İşte Uhud arındırdı. İşte Uhud ileride daha şiddetli günler görecek müminleri dirençli ve bilinçli hale getirdi.
İşler bizim zannettiğimiz gibi değil; Allah’ın bildiği gibidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder