Bir
gün bir adam gelir Peygamber aleyhisselam’ın evinin önüne. Tek gayesi O’nunla
görüşebilmektir. İnsan bu ya acelecidir işte. Beklerken pencereden evin içine
bakar. Peygamber aleyhisselam adamın içeriye baktığını öğrenince adama “eğer
içeriye baktığını fark etseydim, şu parmaklarımla oyardım iki gözünü de” der.
Mahremdir
evimiz, mahremimize kimse bakamaz. Allah koymuştur bu sınırı bize. Zira
fıtratımıza en uygun olanı verir bize. Evimizin içini Allah’ın müsaade ettiğinden
başkası göremez. Biz müslümanız elhamdülillah! Müslüman’ın müsadesi
Allah’tandır, yasağı da ondandır. Zevkine göre, arzusuna göre müsaade
oluşturamaz Müslüman. Zevkine ve arzusuna göre de sınır koyamaz. Bunu yapmak
fıtratı bozmaktır. Namazın, Kur’an’ın, Peygamber’in hükümsüz (etkisiz)
bırakıldığı yaşamlarımızda Namazı terk eden nesiller, “Kur’an’ı da terk edilmiş
bir şey haline getirdiler” (Furkan:30) Sonra peygamberlerini hayatlarından
çıkardılar. Sonra peygamberleri ile yaşamış olan arkadaşlarından kalanları da
bir kenara bıraktılar. İslam’ın geleneğine ait şeyler yavaş yavaş terk edildi
ve yerini başka davranış biçimleri almaya başladı. Fıtratı zillete düşürecek
davranış biçimleri… Durum, şartlar ve hayatımızdaki araç ve gereçler bahane
edilerek cevaz vermeye başlandı fıtrata muhalif şeylere.
Penceremiz
bir Allah’a açıktı bizim bir de kainata. Bunun için kapalıydı pencerelerimiz,
perdeliydi hep. Bir Allah’ın müsaade ettiği görürdü evimizin içini bir de güneş
görürdü. Allah’ın müsaade etmediği hiç kimse bakamazdı evlerimize. Gayrısının
evimizden içeriye bakması bakanın gözünün kör edilmesi sebebiydi.
Allah
belirledi evlerimize bakabilecek olanları. Zira biz belirlediğimizde
mahremiyetimizi ortalığa serivereceğimizi biliyordu. Nitekim bu gün bunu daha
net görüyoruz. Araç gereçlerin değişmesi ile birlikte şirazemiz daha da bir
bozuldu. Haramlık helallik hususunda iman ettiğimiz dinin emirleri değil yaşadığımız
ortam ile kullandığımız araç ve gereçlerin sunduğu şeyleri tercih eder olduk.
Allah mahremimizi korumak isterken biz mahremimizi hiç rahatsız olmadan ortaya
çıkarır olduk. Allah mahremimizi korumak isterken biz Facebook’da
mahremiyetimizi göz önüne serer olduk. Hatta namaz kılanımızla, Peygambere
ümmet aidiyetimizi iddia edenimizle, Allah’a ilahi aşk(!) ile muhabbet
beslediğini söyleyenimizle bile yapıyoruz bunları. Atalarımızın, ev yaptırırken
pencerelerini birbirlerini rahatsız etmemesi için dikkat ettiklerini
hayranlıkla yad ederken yapıyoruz bunları. Bir taraftan geçmişin edebini,
ahlakını dillendirirken diğer taraftan önümüze gelen hayatın sunduklarını
sonuna kadar yaşamaya çalışıyoruz.
Pencerenizden
içeriye bakmaya çalışan birine ne yaparsınız? Haddini en şiddetli şekilde
bildirir misiniz yoksa pencereyi açıp çoluk-çocuğunuzu, eşinizi-kızınızı kısaca
mahreminizi izlemesi için müsaade mi edersiniz? Hangisi?
Şimdi
bu sorunun cevabından yola çıkarak bir soru soralım. Facebook’da, mahremimiz
olan insanların fotoğraflarını onlarca, yüzlerce kişinin eline nasıl sunarsın?
Burada iyi niyet, güven gibi laflarla yaptığımız işi masumlaştırmaya,
normalleştirmeye gerek yok. Neyin peşindeyiz biz? Önce bunun cevabını verelim. Allah’ın
bize bildirdiği ve Peygamber aleyhisselamın bize örnek olduğu, sahabenin ve
Müslümanların bu güne kadar getirdikleri İslam geleneğine tabi olarak yaşama
peşinde miyiz yoksa farkında olarak ya da olmadan zevkimizin ve keyfimizin
peşinde miyiz?
Fıtratı
bozulmaya başlayan tüm toplumların tutulduğu hastalığa müptela olduk biz de; kendi
felaketine kör bir arzuyla tutulmak. Araçlar değişir ama o körlük
değişmez. O körlük hangi araç olursa olsun onda ortaya çıkar. O körlük her
araçtan tüm özellikleriyle yararlanmayı hüner bildirir. Ama asıl hüner
sınırlarımızı tehdit ettiği noktada durmayı bilmektir. Bu da ya cehaletimizden
ya da hizaya gelmeyişimizden dolayı çoğu zaman gerçekleşmemektedir.
Nereye
bu gidiş? Sere serpe tüm ailemiz kızımız-eşimiz-annemiz Facebook’da herkesin
ekranında. Bir taraftan otobüste, tramvayda, kaldırımda, markette mahremimize bakan
olsa gırtlağına sarılırız bir taraftan da aynı mahremimizin fotoğraflarını
facebook’da kendimiz paylaşırız. Hangi akıl tutulması bu? Yemekteyken,
piknikteyken, alışverişteyken, cici bebeğimizle yanak yanağayken, tekne
turundayken… vs. Teknik tabirle bu fotoğraflar “beğeni” alıyor. “Beğen”enin
sayısı arttıkça paylaşan da bu durumdan daha çok memnun kalıyor. Daha çok “beğeni” daha çok sevindiriyor.
Subhanallah!!! Subhanallah!!! Subhanallah!!!
Beğenen neyi beğeniyor Allah aşkına! Eşinin, kızının, annenin,
akrabalarının olduğu fotoğraflarda beğenilen nedir?
Facebook
aşkları, facebook ihanetleri, facebook cinayetleri… Ailer dağılıyor, yuvalar
bozuluyor, fitne ellerimizin yaptığı şeyden dolayı çoğalıyor ve etrafımızı da
sarıyor. Uyarılanlar da eğlencelerine sınır çekilmesine tepki gösteriyor.
Allah’ın
kıymet verdiği kadar kıymet vermiyoruz hiçbir şeye. Allah’ın kıymet verdiği
şekilde kıymet vermiyoruz hiçbir şeye. Muhakkak ki “İnsanların ellerinin kazandıklarından dolayı karada ve
denizde fesat çıktı. Umulur ki dönerler diye, (Allah) yaptıklarının bazılarını
böylece onlara tattırmaktadır.” (Rum: 41)
Dün
Peygamber Sallallahualeyhivesellem’in evine bakan adama Peygamber’in
öfkelendiğinde atan kalbini ve gösterdiği tepkisini iyi anlamadıkça bu gün
Facebook’da penceremizi açıp evimizi, eşimizi, çoluk-çocuğumuzu, akrabamızı,
mahremimizi cümle aleme teşhir etmekten hiç rahatsız olmayacağız. Eğer Peygamberin
hiddetle atan o kalbinin sesini duyamaz öfkesini hissedemezsek çok tehlikeli
yerlere savrulup gideceğiz.
Biri
bizi gözetliyor programlarının zihinlerimizde normalleştirdiği teşhirciliği
yaşıyoruz. Gayet normal gibi görüyoruz penceremizi dışarıya açmaya.
Pencere
mahremimizdir bizim. İçeriye bakmayız, baktırmayız, bakanın da gözünü oyarız.
Ama namazı terk etmiş (ya da namazın ruhundan uzaklaşmış), Kur’an’ın etki
etmediği, Peygamberinden ve onun ashabından habersiz yaşamlarımız bize bu
durumun ne büyük sorunlar yaşatacağını hissettirmiyor bile. Mahremiyetimiz ile
ilgili hassasiyetlerimiz yok oluyor gittikçe. Mahremiyeti olmayan bir aile, bir
toplum ne bekler Allah’tan.
Allah
sonumuzu hayra iletsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder