29 Mayıs 2014 Perşembe

Fenalık; Bir Telefon Kadar Yakın

En pahalı cep telefonumuzu Peygamber aleyhisselam’ın bir oğlak leşinin kulağından tutup “Allah’ın dünyaya verdiği değer sizin bu oğlak leşine verdiğiniz değerden daha fazla değildir” dediği gibi hiçleştirip önemsizleştirmedikçe çocuğumuza ne yaparsak yapalım o hastalıktan sıyıramayız.
*                                           *                                                  *
Allah insanı yarattı sonra da “O’nu en kıymetli varlık kıldı.” (Tin:4) Şeytan ise bunu kabullenemedi. İsyan etti isyan ederken de en büyük yeminini ve tek gayesini söyledi “Rabbim; beni azdırmana karşılık andolsun ki ben de onlara yeryüzündeki fenalıkları güzel göstereceğim ve onların hepsini azdıracağım” (Hicr:39)
İşte o günden sonra böylesine mahvetmeye adanmış ve asla insafı olmayacak olan bir düşmanla aynı dünyada zarar görmeden yaşamakla imtihan edilmeye başladık. Yalnız bırakılmadık ama. Allah o şedid düşmana karşı hem bizim yardımcımız hem bizim vekilimiz oldu da bize lütufta bulundu.
Muhakkak ki şeytanın hilesi çoktur ama zayıftır da. Sırtımızı Allah’a dayadıktan sonra en güçlü hilesi bile cılız bir hal alıverir. İşte bunu bildiği için şeytan kulların rabbiyle irtibatı kesmeden hilelerini uygulayamıyor. Merhale merhale emin adımlarla ilerliyor. Önce irtibatı koparacak işlerle meşgul ediyor sonra da bitirici darbeyi indiriyor. Önce bağı koparıyor sonra yalnızlaştırıyor nihayetinde de Allah’ı anmaktan uzak bir nesil ortaya çıkıyor.
“...fenalıkları güzel göstereceğim…” İşte bu şeytanın en büyük silahı. O zorla yaptırmaz hiçbir şeyi. Bir şeyi güzel gösterir. Onu yapana kendisini ayrıcalıklı hissettirir. Farklılığın “yeniliğine” inandırır da asla yalnızlaşmaya götüreceğini hissettirmez. Herkes aynı farklılıkla hareket eder sonra bir zaman gelir herkes aynı tür oluvermiştir. Sonra şeytan etki alanı içindeki herkesi yeni bir şey(ler)le meşgul eder. Bu düzeni hem eğlenceli hem neşeli kılar ki kimse hilesinin farkına varmasın. Lunapark çılgınlığı gibi bir hayatın içinde oyalar durur insanları.
Her dönemde insanları oyalayacak bir şeyler mutlaka bulmuştur Şeytan. Yaşadığımız şu an şeytanın en büyük oyuncağı internet ve telefondur. Televizyon dönemi bitmiştir. Sinema dönemi bitmiştir. Yeni dönem internet ve cep telefonu dönemidir. Özellikle de cep telefonu.
Telefon haberleşme aracı olmaktan çıktı şeytanın Adem’i çıplaklaştırdığı ve yalnızlaştırdığı meyveye dönüştü sanki. Büyük emeller vaat ediyor adeta. Her şeyin bilgisine sahip olunacakmış gibi, herkesten ayrıcalıklı hal alınacakmış gibi, hayata dair tüm boşlukları dolduracakmış gibi, huzur ve neşeyi sunacakmış gibi uzanıveriliyor. Ve şeytan o büyük tuzağını yine kuruyordu;  “fenalıkları güzel göstermek”. Bir telefon fenalık olabilir mi? Bir telefon bu kadar ağır ithamlarla suçlanabilir mi? Derdimiz telefon değil telefona o anlamı veren insanlardır. Şeytan insanı avucuna aldı mı en masum şey bile bir bela oluverir.  Rızık, araç, çocuk, kadın, iş…vs. Eğer bir nesil kendi icad ettiği bir şeye şeytanın vaat ettikleriyle yaklaşırsa ona mesafeli olma vakti gelmiş demektir.     
Cep Telefonu çılgınlığı, zaten Allah ile olan bağları iyice çürümüş neslin evlatlarının tümden Allah’tan koparılma çabasıdır. Bunun için Cep Telefonu, yeni bir nesil kurgusuna dönüştü.
Otobüste güya lüzumsuz muhabbetten kurtulmak adına kulaklıkların kulağa geçirilmesinden sonra kurgu gerçekleşmiş demektir. Caddede, sokakta, araçta, evde kulaklıklar kulağımızda bir hayatı yaşıyorsak kurgu gerçekleşmiş demektir. Bir mecliste, bir derste, hatta bir Cuma namazında bizi kendisiyle meşgul ettiriyorsa kurgu gerçekleşmiş demektir. Uyumak için vardığımız yatakta dahi bizi kendisiyle meşgul ediyorsa kurgu gerçekleşmiş demektir. Yemekte, çayda, misafirlikte, babanın-annenin konuştuğu bir mekanda bizi kendisiyle meşgul ediyorsa kurgu gerçekleşmiş demektir.
Belirleyici olan şeytanın süslü gösterdiği bu davranış. Herkes aynı davranış kalıbına girdi. Hayatımızın en dar zamanlarında, en hareketli zamanlarında en kalabalık zamanlarında bile aynı davranışları sergileyen insanlarla karşı karşıyayız artık. Güya tek tip insan olgusuna karşı duran liberal yaşamın tek tipleştirdiği tiplemeler hayatın görünürü olmaya başladı.
Aynı biçime soktuktan sonra benzer sonuçlar çıkacaktır. Burada karşılaştığımız şey bu. Toplumdan uzak, kimseyi umursamayan, yaşadığı dünyaya kulak tıkayan, küçücük bir anını bile başkalarıyla paylaşmayan, olan biteni ve olacak olanları hesap edemeyen, zekasını, ruhunu, bedenini bir cihaza teslim etmiş bir nesil. Güya herkesin farklı olmasını savunan liberal yaşamın ortaya çıkardığı aynı tiplemeler. New York metrosundaki bir yolcuyla Konya tramwayındaki yolcu tipi aynı olmuştur. Tek tip insana karşıyız diyerek safları darmadağın edenler tek tip nesil oluşturmayı başarmışlardır.
Böyle bir yaşam biçiminde ne büyüğe hürmet olur, ne küçüğe ilgi olur, ne komşuluk olur, ne hasbihal olur, ne bayram olur, ne seyran olur, ne sevinç olur ne neşe olur. Her şeye karşı hissiz ve duyarsız bir yaşam. Bunlar gelecek neslin felaketleridir. Bunlar şeytanın bize süslü gösterdiği fenalıkların sonucudur. Mesele sadece cep telefonundan ibaret değil. Mesele şeytanın hayatımızın olmazsa olmazı haline gelen bir cihaza hükmediyor olmasıdır. Onu kullananları bekleyen tehlike burada.  Bir nesil O cihazla mutlu olarak büyüyor. Bir nesil o cihaza bağımlı yaşıyor. Bir nesil o cihazın vaat ettiği kadar “kankalık” yapıyor. Bir nesil tüm hayatını o cihaza göre düzenliyor. Allah günleri değiştirdiği ve hayatı bu neslin eline bıraktığı zaman hal ne olacak bunu düşünmek gerekiyor.
Kendi ellerimizle nesilleri bu hale getiriyoruz. Başarılı olan bir çocuk cep telefonu ister, baba söz verir cep telefonu için. Sanki onur meselesiymiş gibi mücadele eder çocuklar babalarıyla. Olması izzet olmaması sefillikmiş gibi bir yanılgıyı kendi elleriyle güçlendirir babalar-anneler. Cep telefonunu alan her çocuk akıntıya düşüp giden dal parçası gibi kaybediyor kendini akıntıda. Çocuk cep telefonu ile kurulacak bağın çok önemli ve zorunlu olduğuna inanıyor. Çevreden gelen etki bu inancı oluşturuyor. Bizim cep telefonu ile olan bağımız eğer çocuğumuzun bu inancını pekiştiriyorsa baş müsebbip biziz. Etrafa kızmaya gerek yok. En pahalı cep telefonumuzu Peygamber aleyhisselam’ın bir oğlak leşinin kulağından tutup “Allah’ın dünyaya verdiği değer sizin bu oğlak leşine verdiğiniz değerden daha fazla değildir” dediği gibi hiçleştirip önemsizleştirmedikçe çocuğumuza ne yaparsak yapalım o hastalıktan sıyıramayız. Önce bizim dünyamızda değerini kaybetmeli sonra onun dünyasında değersiz olmalı. Zira oğullar babalarının kopyasıdır. Aynı durumlarda genelde aynı davranışları sergilerler.
Gelecek neslin hali şunu gösteriyor (Allah’ın dilemesi hariç): Ne yapsan etkilenmeyen, adeta robotlaşmış bir nesil. Robottan insana giden siber robot modelini tersten uyguluyorlar yani. Duygu ve hisleri olan insandan duygu ve histen sıyrılmış yarı insan yarı robota dönüşmüş bir nesil. Hayatını ilgilendiren her önemli olayda sadece öğretilmiş davranışları sergiler. Şenliği şenlik değil; neşeyi bilmez. Düğünü düğün değil; mutlu olmasını bilmez. Ağlaması ağlama değil; hüznü tanımaz. Gülmesi gülme değil; memnuniyeti bilmez. Sevgisi sevgi değil; içtenliği bilmez.
Yalnızlık içindeki insanlar yalnızlık içindeki gençler yalnızlık içindeki çocuklar. Biz çocuklarımızı her gün bir yalnızlığın içine terk ediyoruz aslında. Eğer ekin bitmez, kervan geçmez bir yalnızlaşma tehlikesiyle karşı karşıyaysa çocuklarımız biz de bunun sıkıntısıyla kıvranıyorsak İbrahim gibi olmalı çocuklarımız hakkında şunu demeliyiz: “Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını Senin evinin yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz namazı dosdoğru kılmaları için. Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir. Onları ürünlerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler.” (İbrahim:37) İhlasla yetiştirmeye çalıştığımız neslimizi namazın merkez olacağı bir çevreye ya da mekana alıştırmalıyız. Gayretimiz bu olmalı. Her gün çocuklarımızı bırakmak zorunda kaldığımız yalnızlıkla ilgili olarak da İbrahim’in yaptığından başkasını yapamayız; Dua… “Rabbimiz! Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir.” Yani iyi insanların gönüllerini onlara meylettir… İbrahim’e yeten Rabbi bize de yetecektir inşallah. Biz İbrahim gibi ihlaslı olmadıktan sonra iyi insanlar da bizim evlatlarımızı bulmayacaktır. Bizdeki ihlassızlık çocuklarımıza gevşeklik olarak yansıyacak onlardaki gevşeklik insanların zararlı olanlarının gönüllerini onlara meylettirecektir. Bu matematik denklemi gibi şaşmaz bir şey değildir elbet. Nuh’un ihlası oğlunun gönlünün iyi olmayanlar tarafına kaymasına mani olamamıştı. İbn-ül Cevzi gibi alim bir baba öldü de evladı babasının bıraktığı yüzlerce el yazması kitabını satarak parasını içki alemlerinde bitirmiştir. Allah bunlardan ümmeti muhafaza etsin. Bunlar da karşılaşılabilecek şeyler ama Allah’ın rahmeti geniştir. Biz O’nun rahman ve rahim sıfatına sığınırız. Yolumuza da planlarımıza da böyle yön veririz.
Hani İbrahim demişti ki; “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut.” (İbrahim;35)“Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.” (İbrahim;40) İbrahim’in derdi buydu. Bizim derdimiz de bu olmadıkça çocuklarımızı yalnızlığın içinden nasıl sağ salim alabiliriz? Yalnızlaştıran şeylerden nasıl uzaklaştırabiliriz? Şeytanın elinden nasıl alabiliriz?

NELER YAPILABİLİR
Namazla ilgili özel çalışmalar yapmalıyız. Çünkü olay sadece cep telefonu, teknoloji değil işin temelinde yasak meyveye dönüştürülmüş bir kurgu vardır. Şeytan neyi yok etmek istiyorsa hilesinin sonucunda, biz de oradan başlamalıyız önlemler almaya. Namaz müminin kazığıdır. Oynaması tehlike, çıkması felaket demektir. Sinsi düşman hep bu kazığı oynatmak için çalışıyor. Çökmüş çocuklarımızın tepesine ha bire kazığı yerinden çıkarmaya çalışıyor.
Şunu kesinlikle bilmeliyiz ki düşman ciddi, hilesi tehlikeli, amacı da helak etmek. Artık bundan sonra bu olayı böyle görmek gerek. Aksi halde her türlü tedbir boş olacak.
*Namazla ilgili özel çalışmalar yapmalıyız. Namaz kılınan mekanlar oluşturmalıyız. Çünkü olay sadece cep telefonu, teknoloji değil işin temelinde yasak meyveye dönüştürülmüş bir kurgu vardır. Şeytan neyi yok etmek istiyorsa hilesinin sonucunda, biz de oradan başlamalıyız önlemler almaya.
*Çocuklarımızın yaşına denk ya da yakın çocuklardan namaz kılanlarla ortak zamanlar oluşturmalıyız.
*Aile gezmeleri çocuğumuzun geleceğine yönelik planlanmalı. Çocuğumuzun düşmesini istemediğimiz duruma çekecek aile çevrelerinden uzak durmalıyız ya da sınır koymalıyız. Yakınımız bile olsa...
*Cep telefonu ve interneti ona sus payı olarak kullanmamamız gerekiyor. Bir koz gibi de kullanmamak gerekiyor. Zira her koz değerli olan şey demektir. Belki zihninde zannettiğimiz kadar değer taşımayan şeyler koz olarak kullanılınca “çok değerli” olacak.
*Çocuklarımıza yaşadığımız dünyanın dışında bir şeylerin bize yön verdiğini hissettirmek gerekiyor.
*İbrahim’in yaptığı gibi Allah’la irtibatlarını artıracak şeyler yapmak gerekiyor. Zihnini meşgul eden kavramların din ile ilgili kavramlar olması için gayret şart. Türlü çalışmalarla bunlar yapılabilir.
*Çocuklarımıza Kur’an’daki peygamber ve şahısları ailemizden biri gibi tanıtmalıyız ki hayatımıza girebilsinler.
*İnternet ve telefon ile iştigali bitmeyen baba-anne örneği olmamalıyız.

Sonuç olarak hepimiz çocuğumuzun, ailemizin içinde bulunduğu duruma göre bir takım çözüm yolları bulabilir. Aynı yöntem olması şart değildir. Önemli olan İbrahim gibi samimi İbrahim gibi ihlaslı olmaktır. İnşaallah İbrahim’e Kabe’yi oğluyla birlikte imar etme şerefini veren Allah biz kullarını da birlikte secdelere varılacak evlatlarla şereflendirir. Hatta ümit edelim ki Ömer bin Abdulaziz’i “kalk baba kalk, namaz namaz!” diye uykudan uyandıran oğullar-kızlar bahşetsin Allah bize.
“Rabbena la tezerna ferden. Ve ente hayrul varisin.” Enbiya; 89 (Amin) 


1 yorum: