26 Mart 2014 Çarşamba

KALK VE UYAR DİYEN RABBİN SUS DİYEN PEYGAMBERİ OLUR MU HİÇ


İslam hakikatin dile gelişidir. Dile gelmemiş, diyecek sözü olmayan İslam olmaz. Her döneme, her yere, her kesime, her yaşa diyecek sözü olandır İslam. Susmaz ve kenarda kalmaz.  Hayır adına bir şey söyleyemiyorum öyleyse susarım diyemez. Sanki susmayı bir tercih hakkıymış gibi kullanamaz. “Allah’a ve ahiret gününe iman eden ya hayır konuşsun ya da sussun” demek; söyleyecek sözünüz hayır olsun, hayır adına söyleyeceğiniz yoksa (o anlık) susun ama ondan sonra söyleyecek sözünüz mutlaka olsun demektir. 
Susun diyen bir din değildir bizim dinimiz. Susun diyen bir peygamber değildir bizim peygamberimiz. “Kalk ve uyar” diyen Rabbin “sus” diyen peygamberi olur mu hiç. Hayatını anlatmaya, açıklamaya adamış bunu cihad bilmiş bir peygamberin konuştuklarında susmaya ilişkin bir şey olabilir mi? Susma hakkını kullanıyorum diyebilir mi mümin bir kul. Allah’a iman ettim diyen bir kulun susma hakkı olabilir mi?
Susma hakkını vermiyor bu hadis.  “Susmak” müminin sıfatı değildir.
Ağzını kapa kenara çekil demiyor. Diyor ki; Hak olan sözün bittiği yerde başka bir hak söze geçinceye kadar sus. Boş konuşma, boş konuşarak da boşluk oluşturma. Yani konuşma sürekli susma ise geçicidir. Yani mü’min her an faaldir. Durağanlık ise geçicidir.
Bu hadisten yola çıkarak konuşmama hakkı ihdas edemez hiçbir mümin. Kalbine iman girmiş bir kul susar mı? Kalbine iman girmiş bir kul söyleyecek bir sözü olmadan şu dünyadan göçüp gider mi? Birinci vazifesi şahitlik yaptığı şeyi dile getirmek olan mümin kul Allah’ın kendisine bahşettiği nimetine şahitliğini ızhar etmeden Allah’ın huzuruna varmayı düşünebilir mi? Az ya da çok bildiği, şahitlik ettiği şeyi dile getirir mümin. O’nun konuşmama diye bir hakkı olamaz, şahitlik yaptığı hakikatleri söyleme vazifesi vardır onun. Vazifeli adamın vazifeli olduğu şey hususunda yapmamak gibi bir tercih hakkı olabilir mi?
Kur’an’ın bize anlattığı hiçbir mümin karakter susanı temsil etmez. Peygamberler, Ashab-ı Kehf, Ashab-ı Uhdud, Mü’min adam, bahçe sahibinin (uyarıcı)arkadaşı, sıyrılıp kurtulduğu arkadaşını ateşin ortasında gören cennetteki kişi, şehrin diğer tarafından koşup gelen ve uyarıcılara tabi olmamızı söyleyen cennete girdirilen kişi… Tüm bu örnekler bize hayır konuşmamızı farz kılıyor. Hatta Kur’an’da anlatılan sessiz kalışlar bile… Mesela; Zekeriya aleyhisselam ve Meryem’in sessiz kalmaları bile bir duruşu, söylemi temsil ediyor. Susmaları bile bir şeyler söylüyor insanlara.
Peygamberlerin hepsi bir duruş sahibiydiler. Söyleyecek bir şeyleri vardı. Vahiy geldi peygamber oldular. Mevdudi’nin  peygamber aleyhisselam ile ilgili söylediği şu söz ne güzeldir: “Eğer o peygamber olmasaydı  ben O’nu yine de severdim.” Neden? çünkü kokuşmuşluğa, zillete, ahlaksızlığa, zulme karşı bir duruş sergiliyordu. Eşi Hatice anamızın dediği gibi “Allah seni mahzun etmez zira sen akrabana iyilik eder, yetimi kollar, fakire verir,  insanlara iyilikte bulunursun.”  Bu söyleyecek sözü olanın lisanı hal ile söylem biçimidir. Vahiy geldi de Allah O’na tüm hakikatleri insanlara duyurmayı nasip etti. Nasıl ki vahiy kavimlerinin söyleyecek sözü olanlarına geldiyse bu din her dönemde söyleyecek sözü olanlar tarafından temsil edilecektir. 
Mü’min kul; Kınayanın kınamasından dolayı kenarı çekilemez. İmkânları oranında hakikatin şahitliğini yapar.
Mü’min kul; İlim sahibi olmadığını söyleyerek “ne söylersem yanlış olur” deyip kenara çekilemez. Allah ondan her şey hususunda söz söylemesini istemiyor ancak bildiği şey hususunda söz söylemesini istiyor.
Mümin kul bilmediği şeyi söylemez… Hakikate şahitliğini yapacak ama bilmediği şeye de şahitlik yapmayacak. Onu bilenlere bırakacak. Ashab, tabiin bize bu hususta en güzel örnektir.
Mü’min bulunduğu ortamı boş bırakmaz, boşluğa terk etmez. Şu bir gerçektir; hakikatlerle meşgul edilmeyen zamanlara ve mekanlara şeytanlar tüner. Şeytanlar adamlarını salar da onları cahil cahil konuşturur. Mümin’in (olmayan) susma hakkını kullandığı mekanlarda cahillerin lakırdıları duyulur.
Mümin kul söyleyecek sözü olandır derken her yerde söylenip duran deli ya da meczup gibi olmasını da kastetmiyoruz. O Allah’ın hakikatler üzerine kıldığı şahididir. Şahitlik yaptığı şey nasıl nitelikli ise bunu dile getiriş biçimi de nitelikli olmalıdır. Usulünü de yolunu-yordamını da peygamberinden almalıdır.
“Sus” diyen dinin dili bağlı adamları değiliz biz. “Kalk ve uyar” diyen dinin şahitleriyiz. Bildiğimiz kadarıyla şahidiz, anladığımız kadarıyla şahidiz, ibadetlerimiz kadar şahidiz, imanımız kadar şahidiz az ya da çok ama şahidiz. O halde hepimiz şahitliğimizi yerine getirmeliyiz. Şahit olduğumuz hakikat hususunda konuşmama ya da yapmama hakkımız yok.
Müminsek dünyaya söyleyecek sözümüz olmalı ama önce evlerimize… Önce evlerimize söyleyecek sözümüz, sözlerimiz olmalı. Evimize, ailemize dair diyecek sözümüz yoksa hiç kimselere bir şey diyemeyiz.
Hayata dair, nesillerimize dair, yiyeceklerimize, giyeceklerimize, vakitlerimize, komşuluk ilişkilerimize, arkadaşlarımızla ilişkilerimize, işlerimize, kazançlarımıza, okuduklarımıza, izlediklerimize, dinlediklerimize dair söyleyecek bir sözümüz yoksa tüm bunlara ilişkin başkalarının sözlerini dinleyeceğiz demektir. Bizim söyleyemediğimiz her şeyle ilgili olarak başkaları söz söyleyecek biz de öyle zannedeceğiz. O halde mümin iman ettiği oranda söyleyeceği olan kişi demektir ve söyleyecektir. Bazen söylemek illaki de dil ile olmaz. Hal dili de söylemdir. Namaza çağıran müezzinin ezanı nasıl ki namaza çağıran bir söylemse camiye giden kulun adımları da namaza dair söylemdir. Camiye giderken bunu dil ile söylemesine gerek yok. Onu camiye giderken gören gözler buna şahitlik yaptı ya işte Allah’ın istediği budur.
Söyleyecek sözümüz yoksa susmak lazım diyen dil bu dinin kullandığı dil değildir. Söyleyecek bir sözünüz mutlaka olsun diyen dil bu dinin dilidir. Dil ile ya da hal ile fark etmez.
Söyleyecek sözü olmayan mümin imanıyla problemi olan mümindir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder