Yahudiler gibi davrananlar onlar
gibi zelil olurlar. Onlardan olurlar diyemeyiz ama benzerlik yönünden onlar
gibi olurlar. Başlarına ne gelmişse onların da başına o gelir.
Bir şeyin Allah’tan mı kuldan mı
geldiğini ayırt etmeden yaşamak Yahudiler gibi lanetlenmiş davranışlar içinde
zelil olmayı kaçınılmaz kılar. Bir şeyin Allah’tan gelenine değil kuldan
gelenine talip olanlar bu dini sulandıranlar helak oldular. Onlara talip
olanlar da aynı akıbete düçar oldular.
Bir adam müslümanım dedikten
sonra zevklerini, heva ve heves ürünü şeyleri bir araya getirip bunu sanat diye
tezgahlayamaz. Kendine de Müslüman sanatçı yakıştırması yapamaz. Müslümanlık
yakıştırılan bir din değil tabi olunan bir dindir. Tabi isen Müslüman olursun
yakıştırıyorsan o senin yakıştırman olur. Allah ise sana ne yakıştırır onu
ancak O bilir. İslam’ın ve Müslümanların eksik bıraktığı bir açığı kapatıyormuş
gibi davranamaz o kişi. İşleri değer kılan Allah değerli ve değersiz işleri
şeraitinde belirlemiştir. Sen adını Müslüman sanatçı da koysan yaptığın işe
“İslami…” ismini de versen o seninle olacak bir iş değil Allah’ın nazarıyla
karar verilecek bir iştir.
Bir adam kendi heva ve hevesinden
çıkan her türlü ucubelikleri İslami Sanat adı altında pazarlayamaz. “Biz bu
tabirleri sınıflandırma yapmak için kullanıyoruz diyenler” işi sınıflandırmanın
da ilerisine götürüp dayatmaya varıyorlar. Her ürettikleri işi İslamilik adı
altında pazarlamaya kalkıyorlar. Bir yaşam tarzı üretiyorlar. Müslümanın
üretilecek bir hayat tarzı yoktur. Müslüman içinde bulduğu toplumun tüm
faaliyetlerini kendine uyarlayarak İslamisini yapmaya kalkıştıkça Musa’nın
başını bela olan sorun Müslümanların da başına bela olacaktır. Adamlar daha Nil’i
yeni geçmişler, Firavun gibi bir beladan henüz kurtulmuşlar karşılarına çıkan
ilk kavmin yaptıkları şeyleri görünce “bunların ilahlarından bize de yapsana”
diyorlar. Müslüman Allah’tan gelenle yetinir. Onun rızasına uygun olan ile
yetinir. Şartları zorlamaya kalkmaz. Balonda delik açar gibi şeraitte delik
açmaya kalkmaz aksi halde o balonla birlikte yere çakılır kalır.
Mesela; Müslüman, sanat adı
altında yeni putçuklar üretemez.
Mesela; Müslüman, insanı oturduğu
yerden kaldıracak kadar hareketli, tempolu müzikler üretip bunlara İlahi adını
veremez.
Mesela; Müslüman, bir kadına
yazılan özlem ve sevgi sözlerinden hiç farkı olmayan sevgi ve özlem ifadelerini
yazıp bunu duygusal bir besteyle de bestelendirip Peygamber Sevgisi ambalajına
saramaz.
Sen ey müslümanım diyen adam! Aşk
romanları yazıp roman kahramanı kıza başörtüsü giydirmekle, erkeğe sakal
koydurmakla yazdığın eseri İslamileştiremezsin. İşlediğin konunun, anlattığın
biçimin, iyilerine ve kötülerine İslam’ın hakim olmadığı bir romanı dini roman
diye pazarlayamazsın. Helal ve haramın müdahil olmadığı bir aşk fantezisini
dini roman diye pazarlayamazsın. Buradan türettiğin yaşamı ve tipleri de model
gibi sunamazsın. Bunları sunarsan onlara özenen kişilerin bedellerine ortak
olursun. Batarlarsa onlarla beraber batarsın, yücelemeyeceğin ise kesin.
Sen ey müslümanım diyen adam!
Feylezofların ve toplum mühendislerinin başıbozuk kuralsız dünyalarından
etkilenerek kurulan cümleleri , “dinin doğru anlaşılması” gibi kompleks
ifadelerle sunamazsın. Tüm bunları anlaşılması
gerekli bir gerçekmiş gibi temel vazife haline getiremezsin.
Siz ey müslümanım diyen adamlar!
Sizler Moda; giyim sanatıdır, deyip örtünmeyi çıplaklıktan daha utanılır hale
getiren giyinme biçimini İslami giyim tarzı diye sunamazsınız. Moda diye bir
şeyi bu din kabul ediyor mu ki İslami dendiğinde geçerli olacak. Bu nasıl
İslamilik ki örtünmeye değil çıplaklığa teslim olmuş. Bu nasıl İslami giyim
tarzı ki yanında Cebrail değil ancak şeytan barınır hale gelmiş. Bu nasıl
İslamilik ki iffeti değil şehveti içinde barındırıyor. Bu nasıl İslami kıyafet
ki cafelerde normal, sokakta normal oluyor da Camide namaz kılmaya uygun
olmuyor. Namaz kılabilmek için üzerine başka bir şeyler giymek zorunda
kalınıyor. Bir erkeğin ya da bir kadının namaz kılamayacağı kıyafet nasıl
İslami bir kıyafet olur ki? “Bu sizin isimlendirmelerinizden başka bir şey
değildir” (Necm: 23) diyen Allah azze ve celle ne güzel buyurmuştur.
Din kelimesi yakıştırmak için
değil yaşanmak içindir. Din ifadesini, İslam ifadesini başına getirdiğin her
şeye cevaz yok bu dinde. Başına başörtü geçirerek rap şarkılarıyla eğlence
kadını haline gelemez müslüman kadın. Başına başörtüsü, ayağına tayt giyerek
bayan futbol takımı kuramaz Müslüman kadın. Moda dünyasının yemi olamaz
Müslüman kadın. Başına başörtüsü geçirmekle “erkeklere taş çıkartma” yarışına
giremez Müslüman kadın.
Siz ey müslümanım diyen
adamlar! Sizler aşk şarkılarını
bestelettiren melankolik ruh halinizden türettiğiniz müziklerinize marş, ezgi
diyerek ruhları ifsada yol açamazsınız. Sizi dinlerken aşk-meşk hislerine yakın
hisler doğuyor ve insanın bu zayıf noktasını ele geçirmeye çalışan şeytana
yardımcı oluyorsunuz. Sizi dinleyenler sükunet bulmuyor aksine ruhlarına yeni
ızdıraplar yükleniyor. Müzikleriniz dinginlik vermiyor. Müzikleriniz Allah’ı ve
Rasulünü anlatmaktan çok uzak.
Müslümanlıktan neredeyse ilgisi yok.
İşte bütün bunlar yasaklanmış iç
yağının eritilerek pazara sunulmasıdır. Bunun ne din ile ne peygamber ile ne
iman ile ne de Müslümanlar ile hiçbir ilgisi yoktur.
Müziği, İslami müzik olarak
yeniden türettiren şeytan omzunda saz, gitar taşıyan sakallı gençleri ve
başörtülü kot pantolonlu gençleri görünce müthiş bir savaşı kazanmış kumandan
gibi sokaklarda gezinmeye başladı. Bir zamanlar çıkamadığı sokaklarda şimdi
buyurgan bir şekilde dolaşıyor. Peygamber aleyhisselamın, ashabına her namazda
saf aralarını kendisine teslim etmemek için uyardığı şeytana biz sokaklarımızı
teslim ettik. Hatta evlerimizi teslim ettik. Buyurganlığı bu yüzden işte.
“Onlara emredeceğim de muhakkak ki onlar Allah’ın yarattıklarını
değiştirecekler….” (Nisa: 119)demişti ve ahdini yerine getirdi.
Yeni bir inanma biçimi yeni bir
yaşam biçimi çıktı. Şeytanı bundan daha fazla sevindiren ne olabilirdi ki?
Yahudilere öğrettiğini Müslümanlara da öğretmişti şeytan: Haram Olan İç yağını
Eritip Satmayı.
Her şeyin İslamisini türettirdi
şeytan. Çünkü böyle daha “masum”
oluyordu günah. Aşk, sakallı gençle başörtülü kız arasında olunca sınırları
zorlamasına rağmen masumlaşıveriyordu. Müzik, şeytan işi ama İslami olunca
normalleşiyordu. Çıplaklık haramdı ama İslami Giyim adı altında “giyinik
çıplaklık” normalleşiyordu. Kur’an’a göre toplumu anlama çalışması hiçbir
akademik çalışmanın bünyesiyle örtüşmediği için itibar edilmezken kafirin
dünyasından alınan kavramlar ve fikirlerle toplumu anlama çalışmaları başat
eserler oldu. Yani Allah’tan gelen ne varsa kullardan gelenle değiştirildi.
Bunun vebali değiştirenler kadar değiştirmeyi isteyenleredir de. Zira “onlar
rablerinden gelen bıldırcın eti ve helvayı kendi yetiştirdikleri soğan ve
sarımsağa tercih ettiler.” Sonra da Muhammed Kutub’un ifadesiyle “Tih’te
yıllarca başıboş gezinmeye mahkum oldular.
Müslümanlar, Yahudiler gibi
Allah’tan geleni kendilerinde olanla değiştirmeye kalkışınca başlarına bela
olacak, toplumlarını ifsat edecek şeyleri üretmeye başladılar.
Kafirin ürettiği (yalan) tarih ve
kafirin ürettiği toplumsal kavramlarla düşünmeye başlayınca onların geçmişinden
ve onların toplumlarından çok farklı olan kendi toplumu ile ilgili tüm
değerlendirmeleri boşluğa düştü. Her projesi, her önerisi boşa gitti. Çünkü hiç
birisi kendi coğrafyasına uymayan gerçeklikten taklit edilmişti. Olmadı,
olmayacak da.
Ve en büyük yalanlarlarla
kandıracaklar;
“Kültür bir insanlık mirasıdır
onun vatanı yoktur” diyecekler haramlarına herkesi ortak edecekler.
“Spor insanlığın ortak ürünüdür”
diyecekler çıplaklığa herkesi ortak edecekler.
“Müzik ruhun gıdasıdır”
diyecekler ifsatlarına herkesi ortak edecekler.
“Aşk evrenseldir” diyecekler sınırların
çiğnenebileceğine inandıracaklar.
“Bilgi kutsaldır” diyecekler kendi
öğretilerine tazim isteyecekler.
Yasaklanan şekliyle pazara sunulamayacak şeylerin "İslamisini" çıkararak pazara sunacaklar.
Yasaklanan şekliyle pazara sunulamayacak şeylerin "İslamisini" çıkararak pazara sunacaklar.
Biz ise Allah var diyeceğiz.
O’nun peygamberinin bize öğrettiği yaşam tarzından başka hiçbir yaşam tarzını
kabullenmeyeceğiz.
Elimizde olana hiç kimse rağbet
etmese de rağbet edilme arzusuyla Allah’ın yasakladığı “İÇ YAĞLARINI ERİTİP
PAZARDA SATMAYACAĞIZ”.
Garipler diyarında bir garip gibi
ölmeyi göze alacağız ama Allah’tan geleni değiştirmeye kalkışmayacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder