30 Ocak 2017 Pazartesi

GİZLİYORUZ

                                                  “Şüphesiz şeytan sizin için bir düşmandır. 
                                                   Öyle ise (siz de) onu düşman edinin” Fatır: 6
                                                   "Sizin onları görmediğiniz yerlerden o ve yandaşları
                                                   sizi görürler. Araf:27
Gizliyoruz.
Hem de kendi ellerimizle gizliyoruz.
Yaşama biçimimizde, alışkanlıklarımızda, "Hobi"lerimizde, gördüklerimizde ve görmeyi arzuladıklarımızda, işittiklerimizde ve işitmek istediklerimizde gizliyoruz.
Umursamazlığımızda, görmezden gelişimizde, idare edip de müdahale etmediğimiz kötülüklerde gizliyoruz.
Para kazanma biçiminde, borçlara karşı kayıtsızlığımızda, sarmaşık gibi sarılıp kaldığımız dünyaya ait emellerimizde gizliyoruz.
Gizlideki halimizle, cep telefonunda, internette ve televizyonda izlediklerimizde gizliyoruz.
Heva ve hevesimizi doyurduğu için müptela olduğumuz bağımlılıklarımızda gizliyoruz.
Allah O’nu olanca sıfatlarıyla tanıtıp “açık” etmesine rağmen gizliyoruz.
Hiçbir şeyi tanımlamadığı kadar onu tanımlamasına rağmen gizliyoruz.
Ne bir ibadeti, ne bir haramı, ne bir helali…
Hiç birini anlatmadı Allah O’nu anlattığı kadar.
Hiçbir tehlikeden sakındırmadı ondan sakındırdığı kadar.
Hiçbir şeye karşı kollamadı kulunu ona karşı kolladığı kadar.
Ama biz gizlemeye devam ediyoruz onu.
Toplumsal kuramlarımızda gizliyoruz.
Psikanalist açıklamalarımızda gizliyoruz.
Ekonomik terimlerimizin içinde gizliyoruz.
Kültür ve sanat diye tanımladığımız şeylerde gizliyoruz.
Haydi kendimizi bir toparlayalım dendiğinde “ne var ki halimizde?” dercesine kulak asmıyoruz. O’nun, Peygamber gönderilmiş kavimlerde olduğu gibi yaşamlarımızın ardına gizlenmiş olduğunu göremiyoruz. Bunun içindir ki "toparlanma", "kendine gelme", "yeniden iman etme" gibi çağrılar pek karşılık bulmuyor. 
Tüm geçirilen cinnetlere, kan dökücülüğe rağmen gizliyoruz.
Tüm hırsızlıklara, ahlaksızlıklara, rağmen gizliyoruz.
Sarhoş kusmuklarına, zinakar-fahişeliklere rağmen gizliyoruz.
Bir toplumu yıkacak tüm haysiyetsizliklere şahit olmamıza rağmen gizliyoruz.
Evet gizliyoruz.
O’nu gizliyoruz.
ŞEYTAN’ı gizliyoruz.
Farkında olarak ya da olmayarak kendi yaşamlarımızda ve toplumsal yaşamımızda gizliyoruz.
Adını hiçbir gazete sayfasında göremiyoruz. Adını hiçbir spikerin ağzından duyamıyoruz. Adını hiçbir sanatçının eserinde göremiyoruz. Adını hiçbir ekonomistin grafiğinde göremiyoruz. Adını hiçbir psikoloğun psikanalist değerlendirmesinde hissetmiyoruz. Adını hiçbir sosyoloğun toplum analizinde görmüyoruz edemiyoruz. Adını hiçbir siyasetçinin ağzından duymuyoruz.
Neden?
Çünkü “Kamusal Alan”
Kamusal alan içinde onu asla bulamazsınız bile.
Çünkü kullandığımız kavramlarımızda gizliyoruz.
Hiçbir toplumsal sorunumuzu konuşurken ondan bahsedilmiyor.
Hiçbir savaşımızın adını koyarken ondan bahsedilmiyor.
Hiçbir alışkanlığımız ve geleneğimiz irdelenirken onun etkisinden bahsedilmiyor.
Tüm psikologlarımızın, tüm pedagoglarımızın, tüm sosyologlarımızın davranış biçimlerimiz ve toplumsal yönelişlerimiz ile ilgili sorun tespitlerinde onun adı geçmiyor.
Buhranla alev alev yanıyoruz ama bu buhranı başımıza saran asıl müsebbip olarak ondan hiç bahsedilmiyor.
Yok. Yok. Yok…
Hiçbir yerde yok.
Çocuklarımız artık onun adını duymadan büyüyor. Adını duymadığı düşmanıyla büyüyor. Hiç tanımadığı ve tanıyamadığı bunun için de önlem alamadığı düşmanıyla büyüyor. Tüm sorunlarda ilk bakması gerekirken kendisinden haberdar olmadığı için gündemine bile girmeyen düşmanıyla büyüyor. Etkilerinin ne olduğunu bilmeden, elinin nerelere kadar uzandığından haberdar olmadan, Fısıltısının neleri yerinden oynattığına vakıf olamadan büyüyor çocuklarımız.
Kavramlarımızla, tanımlamalarımızla onu öyle bir gizliyoruz ki farkına bile varamıyoruz. Müslümana ait sorunları gavurun kavramlarıyla çözmeye kalkışıyoruz. Her yerde sorun var ama tüm çözümler onu ortaya çıkarmaktan aciz kalıyor. Çözümü getiriyorsun ama daha büyük bir sarmalın içine giriyorsun. Çünkü onu sorunların başına almadıktan sonra müslümana dair hiçbir sorun çözüme kavuşmayacaktır. Müslümana düşman olan şeyleri ve kişileri basiretsizliğimiz yüzünden fark edemiyoruz. Geleneğimizi, geleceğimizi nasıl kurduğumuza bakarken bile içine döşenmiş tuzakları göremiyoruz.
Düzelmemiz ancak onu ortaya çıkarmak ve ona düşman olmamızla gerçekleşir. Ucu kendimize dokunacağını bile bile bunu yapmamız gerekiyor.
Suçlu bu deyip ona düşman olmamız gerekiyor sadece suçunu ortaya çıkarmak işe yaramıyor. Ona düşman olmak gerekiyor. Düşmanımızı tanımakta ne kadar gecikirsek o kadar zarar göreceğiz, o kadar buhran içinde kalacağız. Hem toplum hem ev olarak fark etmez; düşmanımızı tanımlayıp ondan sakınmadıkça hiçbir çözüm önerisiyle huzura ulaşamayacağız.
Sahi bu şeytan nerede?
Gavurun toprağındaysa bizim toprağımızda olanlar nedir?
Evlerimizde yaşadığımız geçimsizliklerimizin müsebbibi kim?
Hayvanlardan da daha aşağılık şekilde uluorta şehvet patlamalarının kışkırtıcısı kim?
Anne babaların önünden çocukları boyunlarından yakalayıp köle gibi istediği ortama sürükleyip götüren kim?
Ölümlerin belki hiç bu kadar haysiyetsiz ve basit olmadığı dönemi yaşarken şeytan bu kanların neresinde?
Acısı olanı acısıyla baş başa bırakan bu düzen kimin işine yarıyor?
Her şeyin arkasında o var.
Ekinlerin ve neslillerin telef olmasının arkasında o var.
Yani ŞEYTAN.
Yani Allah’ın düşmanı.
Yani kulların düşmanı.
Bu bizim ilk adımımız olmalı. Onu fark etmek ilk vazifemiz olmalı.
Farkına varıp onu “ifşa” etmeliyiz. Hepimiz başkasından önce kendimizde başlamalıyız buna. Sonra evlerimizde. Sonra, sonra, sonra…
O saklanmışsa biz onu çıkarıp getirmeliyiz ortaya. 
Kendini saklamaktaki bunca hüner ve başarısına rağmen onu bulup getirmeliyiz.  
Ve hesaplaşmalıyız önce kendimizle.
Zira “Bizim onları göremediğimiz yerden onlar bizi görmekteler”. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder