10 Ocak 2017 Salı

Bedelini Ödemediğimiz Şey Bizim Değildir

  Bedavacılık, bedel ödenmeyen şeyi sahiplenmek...
  Belki de taa başa dönmek lazım. "Ehliyetsiz insanlar..." diyerek başladığımız tüm yorumlardan önce sanki çocukluğumuzun ya da çocuklarımızın ilk yıllarına dönmek lazım. Sonra da çocuklarımızla ilgili tarzımıza gitmek lazım. Mesela; çocuğumuza aldığımız dondurmadan bedava çıkınca dondurmanın çubuğunu çocuğumuzun önünde kırıp, arada sırada aldığımız bir cips paketinden “bedava içecek” çıktığında o kağıdı alıp çocuğumuzun önünde yırtıp atmadıkça evet onların çok ağlayacaklarını bile bile kırmadıkça-yırtmadıkça “bedavacılığa” giden yolları tıkamadıkça neslimizin gelecekte hak etmediği şeylere ve yerlere sahip olma hırslarının önüne geçmemizin zor olacağını bilmeliyiz. Benzer ve basit uygulamalarla belki 20 yıl sonra karşımıza gelecek daha ağır şartları oluşturan davranışların önüne geçebiliriz. Bedeli gelecekte daha ağır olacak “Bedavacılık” sorununu işin başında daha basit tedbirlerle çözmek daha hayırlı değil mi? Tedbiri almak gerekiyor zira "bedavası" metanın kendisininden daha kıymetli hale geliyor.
  Nem'in yıktığı duvar yıllar öncesinden başlayan küçük, önemsiz, önüne geçilmeyen  su sızıntılarının ödettiği bedeldir.
  “Yavrum biz müslümanız, bedelsiz her şey bizim onurumuzu zedeler", "bedelini ödemediğimiz şey bizim olamaz” diye bedavacılıktan uzaklaştırarak çocuğumuzu eğitmeye başlamadıkça, onun 15 yaşından sonra gözünü, emek çekmediği, bedelini ödemediği şeylere dikmesinin önüne geçmekte sorunlar yaşayabiliriz maazallah. O vakitten sonra hep “bonuslar” bekler hayattan. Yaptıklarının karşılığından daha fazlasını bekler. Belki de sürekli başkalarından beklenti içine girecek. Kim bilir belki de ar damarı "yırtılacak". Sonunda hak etmediği şeylerin sahibi olacak ya da sahip olmak isteyecek.
  Bir şekilde çocukluktan başlamak lazım ama yöntemi ve şartları anne-baba belirleyecek. Çocuğunun durumuna göre, kendilerinin durumuna göre, aile eşrafına göre vs.
  Kişinin zihni bedavacılığı sevip kalp de bunu onaylarsa bu durum alışkanlık haline dönüşecek. Sonra hak etmediği vasıflarla muamele edilmek, hatta övülmek isteyecek. Bedelini ödemediği vasıflarla anılmak isteyecek. Cips paketinden çıkan bedava içecek gibi hemen sahiplenecek onu.
Kedi olmadan fare tutmaya çalışacak.
Azıcık üfleyip kasırga etkisi bekleyecek.
Sonra da tek tek;
  Ter dökmediği işin “ustası”,
  Emek çekmediği paranın “zengini”,
  Hak etmediği ihalenin “kazananı”,
  Çalışmadığı dersin “geçeni”,
  Gönülden sevip-saymadığı kadınının “itibarlı beyi”,
  Uğruna yorgunluklar yaşamadığı evlatların “otoriter atası”
  Hayattayken kapısını çalmadığı ölünün “varisi”,
  Gütmeyi bilmediği sürünün “çobanı”,
  Ruhundan habersiz olduğu toplumunun “kurtarıcısı”,
  Kaçtığı savaşın “muzafferi”
  Gitmediği caminin "cemaati",
  Ömrünü infak etmediği ilmin “alimi”,
  Okumadığı kitabın “fakihi”,
  İtaat etmediği Allah’ın “kulu”,
  Tabi olmadığı peygamberin “ümmeti”,
  Etmediği duanın “bekleyeni”
  OLACAK.
  Olacak. Hepsi olacak. 
  Sonra biz onlarca kitap okuyarak, yorumlar yaparak; İşlerin kendisine bırakıldığı ehliyetsiz “kıyamet alametleri” nin kimler olduğunu tartışıp duracağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder