Bulunduğu arkadaş çevresinden
dolayı sigara içmenin, okey oynamanın, tavla oynamanın camiye girip namaz
kılmaktan daha tercih edilebilir ve normal olduğu bir hayata sahip olan kimse
tavla, okey, duman ortamlarındaki arkadaşlarının “ne o len hoca mı oldun?”
deyip değişimiyle alay etmelerinden çekindiği için boş verin camiye gitmeyi,
namaza başlamaktan bile çekiniyorsa, bir kız çevresinin etkisiyle giyim
kuşamında mahremiyeti ön plana çıkaramıyorsa Ebu Talib’in “Mekke’nin kadınları
ne der?” diyerek yeğeninin getirdiği dini reddetmesine şaşmamak gerekiyor.
Bu durum Ebu Talib’de kalmış onunla
birlikte toprağa gömülmüş gitmiş bir durum değildir aksine her an canlı ve
kendini yenileyen hücrelere sahip dinamik bir durumdur. Kendi hayatlarımızda bu
dinamik durumla hesaplaşmadan Ebu Talib’in “Mekke’nin kadınları ne der?”
sözündeki çevre etkeninden ne anlaşılması gerektiğini idrak edemeyiz. Üstelik
bu durumu Ebu Talib’e hiç yakıştıramayız ve hiçbir okuyuşumuzda, hiçbir
dinleyişimizde şaşkınlıktan kurtulamayız. Bu şaşkınlığa cevap bulamamamız bile
çevremizin bize tanımladığı kimliği “şahsiyet” edindiğimizi göstermiyor mu
bize.
Şüphesiz ki Ebu Talip Müslüman olmadı
ama hep şerefli ve ahlaklı bir adam oldu.
Ebu Talib’in hayatı da bizim
hayatımızdan farklı değildi. Onda iman sorununu ortaya çıkaran şey bizde iman
ile birlikte ahlak sorununu ortaya çıkardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder